Bugun...


MACİT SOYDAN

facebook-paylas
MÜVEZZİ...
Tarih: 19-04-2025 17:11:00 Güncelleme: 19-04-2025 17:11:00


 

Geçtiğimiz haftaki yazımda bir gazetenin hangi aşamalardan geçerek vatandaşa ulaştırıldığını yazmıştım.

 

Orada geçen isimlerden biri de  müvezzi olarak bilinen gazete dağıtıcılarıydı. 

 


Hani yerli olsun, yabancı olsun eski filmlerde sıkça rastlardık. Ufacık çocuklar koltuklarının altında bir tomar gazeteyi vatandaşa satmaya çalışırlar ve harçlıklarını çıkarırlardı. 

 


İşte onlara müvezzi deniyordu o dönemlerde. Bir gazetenin vatandaşa ulaştırılmasında gazete bayilerinin dışında onlar da büyük katkı sağlarlardı. Yani bir anlamda olmazsa olmazlardandılar. 

 

Müvezzi - Manifold

 


Aslında Arapça'dan geçen bir kelime. Tevzi eden, dağıtan anlamına geliyor. 

 


Bugün de yne geçmişe doğru uzanıp onlara yer vermek istedim. 

 


Önce 1955 yılında gazeteci Ali Ekin'in haberine, ardından da yine 1964 yılında yayınlanan bir Bulvar Gazetesi'nde çıkan habere şöyle bir göz atalım... 

 


Sene 1955... 

 


Yazan : ALİ EKİN

 


Her sabah getirir gazetemizi kapımızın halkasına takar.  Ev halkından ilk kalkan, gözleri yarı kapalı, elini uzattı mı güzelce yuvarlanıp oraya sokulmuş olan hediyeyi alır, oradaki masanın üstüne atar. 

 


Herkes için için düşünür. Bu kara boncuk gözlü, çıngırak sesli, yırtık pantolonlu çocuk sabah saat kaçta kalkar ? Kaçta gazeteleri yerinden alır? Kaçta bize ulaştırır ? Utanırız birbirimizden soramayız. 

 


Herkesin iş başına erken gitmesi gerek. Ama sekiz buçukta bacağından sürüyerek kaldırdığımız oğlumuz, dokuzu onbeş geçe vekaletin dış kapılarına varan babamız, dokuz buçuğa doğru soluk soluğa banka holünü bulan annemiz, gazete müvezziinin hayat meselesini bir türlü zihnine sığdıramaz. 

 


O, öğleyin de İstanbul gazetelerini getirir. Akşama doğru abonesi olduğumuz haftalığı, tiryakisi olduğumuz onbeşliği tutuşturur elimize. 

 


Baktık ki olmuyor. Peşine takılalım dedik. Müvezzi baştan teklifime şaşar göründü. Sonra güldü. 

 


"Yarın saat altıda köşebaşına çık abi" dedi. 

 


Sabah alacakaranlığın içinde bisikletiyle göründü. 

 


"Merhaba abi. Bin arkama bakalım" 

 


Bomboş caddede uçuruyor beni. İkide bir duruyoruz. Ayağımı ondan evvel yere basıyorum. Yıldırım gibi dalıyor bir apartmana, rüzgar gibi çıkıyor dışarı. 

 


Hem konuşuyoruz, hem sokakları kıvrılıyoruz. 

 


"Abi şu koca apartmanı görüyor musun ? 4 numarada bir bey vardır. Kalkar kalkmaz (Halkçı Gazetesi)ni arar. Kapıda bulamazsa vay geldi başıma"

 


Asfalt yokuşta pedal tuturamadı. Beni yürütmeğe de razı olmadı. Hızlı hızlı çıktık. Bisiklet elindeydi.

 

Zengin yapılı bir evin önünde uzattı didonu bana. 

 


"Tut şunu abi" dedi. "Burada bir belalı vardır. Bakalım ne diyecek bugün ?"

 


İki dakikada döndü. Kasıklarını tutarak gülüyordu. 

 


"Enayi uykuda. Yoksa kapı arkasında bekler. Tıpırtıyı duyar duymaz kilide asılır, muhakkak ama muhakkak. Ulan, gene geciktin. kulağını çekeceğim ha" diye homurdanırdı. 

 


Bir apartmanın yanı başındaki demir kapıdan hızla girdik, garaj gibi bir yer vardı geride. Sağ elini kaldırdı, parmağıyla orayı gösterdi. 

 


"Şoför filan sanma abi. Mal sahibidir. Daireleri kiraya verip kendi bu kümeste oturur. Bekar bir herif. Beli de bükülmüş ama şafağın sökmesinden evvel polis tefrikasını okuyamazsa yandık gitti demektir" 

 


Anlatıyordu : 

 


"Bari birşey okusalar. Bir bekledikleri olsa. Ama tövbe, piyango çekildiği günlerin ertesi, kapılarda bekleyenler çoğalır. Bir de vekiller değişince. Sanki yeni gelen vekil babalarının oğluymuş. Öyle bir insandır onlar da."

 


Sokaklarda hayat hızlı hızlı genişliyordu. Küçük müvezziin beni daireme kadar götürme teklifini kabul etmedim. Uzattığım gümüş lirayı da almadı. Kızardı, güldü : 

 


"Eyvallah abi. Sen de gazetecisin biliyorum. Birbirimizi yolmağa mı başlıyacağız yani. Haydi uğurlar ola, Allah işini rastgetirsin"

 


*****

 


Bu kez yıl 1964... 

 


GAZETE satıcısı deyip de geçmeyin.. Bu işin de bir ince tarafı, bir tekniği vardır.

 


Bir gazete satıcısı, isterse bir gazeteyi çok çok otuz günde tirajının en az yarısı kadar arttırabilir.. İsterse on beş günde batırabilir. Hele akşam saatlerine yakın çıkan “Bulvar” gazetelerini..

 


Bu sokaklarda. caddelerde gördüğünüz, çoğunlukla, çocuk denecek yaştaki gazete satıcıları “Bulvar” gazetelerinin yönlerini tâyin ederler. Bir akşam gazetesinin sekreteri, atacağı manşeti düşünürken, gazete satıcılarının enı hoşuna gidecek cümleyi bulmaya çalışır. Gazete satıcısı, o gün sizin attığınız manşeti beğenmez ise öbür gazetenin manşetini bağıra bağıra satar. O gün tabii ki o gazete daha fazla satar. 

 


HEYECAN YARATACAK BAŞLIK İSTERLER

 


Gazete satıcıları hareketli başlık isterler.. “Türk uçakları Kıbrıs'ı bombardıman etti.  Kıbrıs'a çıkartma yapıyoruz. Mitinglerde İzmir Fuarı yakıldı! Veya, “Bir adam karısı ile dört çocuğunu keserle doğradı" gibi haber başlıkları onların en hoşuna giden cinstendir. Gazete satıcısı ister ki, her gün böyle bir manşet bulunsun, böyle bir haber yazılsın.. O zaman vatandaş meraklanır, çok gazete satılır..

 


Ciddi akşam gazeteleri bu bakımdan sıkıntı çekerler. Böyle hareketli hâdise her gün üst üste olmaz tabii,. O zaman gazete satıcıları gazeteye küserler.. Hattâ “Niçin canlı başlıklı atmadı” diye sekreterlere de kızarlar.

 


Gazete satıcıları, gazetelerini satmak için çeşitli taktikler güderler.. O günkü haberleri beğenmezlerse bazan kendileri bir haber yaratırlar.. Mesela geçen gün Bulvar'da biri böyle yaptı: 

 

Müvezzi - Manifold

 


UYDURMA BAŞLIK ATARLAR

 


“— Tony Curtis'in öldüğünü yazıyoor...” 

 


Haddii, gazetecinin başında bir kalabalık toplandı. Çoğu genç kız. Adeta kapıştılar.. Bir ara gazeteyi dikkatle inceleyen bir hanım,

 


“— Küçük" dedi.. Hani nerede yazıyor.. Ben bulamadım.” 

 


Çocuk:

 


“— Dördüncü sahifede yazıyor abla...” dedi.. Kadın dördüncü sayfayı çevirdi.. Hakikaten Tony Curtis'in alt köşeye sıkıştırılmış bir resmi vardı.. Altında da şöyle bir yazı, “Son çevirdiği filmde, sevgilisi tarafından terk edilen Tony Curtis bu acıya dayanamıyor ve kendisini öldürüyor..” 

 


HEPSİNİN DE TAKMA ADI VAR

 


Gazete satıcıları, sattıkları her gazete başına 10 kuruş alırlar. Bunların çoğu fakir, anne ve babalarının maişetlerini teminde yardımcı çocuklardır. Bir kısmı yazın gazete satıp para biriktirir.. Kışın okula giderler..

 

 

Bir kısmı, okula gidecek zaman bile bulamaz. Sabahları papuç boyar.. Akşamları gazete satar.. Hepsinin bir takma adı vardır. Kimine “Koçero", kimine “Avare", kimine “Tarzan", kimine  “Tek Far” derler. Zaten birbirlerine hep takma adları ile hitap ederler. Esas isimlerini pek bilmezler. 

 


ÇAVUŞ VE APO

 


Ramazan Doğan. Taner Gimsay, Necati Akkaya, Mustafa Vural, Neşet Elmas. Ankara'nın en “hızlı” gazete satıcılarıdır.. Cavuş İlhan ile Abdurrahman Turatur (adı uzun olduğu için ona Apo derler) akşam gazetelerinin sevkiyatını yapan kimselerdir. Bunlar Ankara'da bu işi yapan iki kişidir. İçlerinde kimse onlarla boy ölçüşemezler. Senelerin verdiği tecrübe ile, Çavuş ve Apo hangi semtte, hangi gün, kaç gazete satılabileceğini rahatlıkla kestirirler ve ona göre tevziatlarını yaparlar..

 


Gazete satıcılarının da kendilerine göre apayrı bir alemleri vardır. 

 


*****

 


İşte böyle... 

 


O dönemlerde televizyon bile yokken insanlar gazetelerden öğrenirlerdi neler olup bittiğini. Bundan dolayı da her sabah ya da öğle sonrası çıkan bulvar gazetelerini dağıtacak olan bu miniklerin yollarını gözlerlerdi. 

 


Ne bileyim, şimdi internet'ten okumaktansa heyecanla onları beklemek ve verdikleri gazeteyi şöyle çarşaf gibi açarak sindire sindire gözden geçirmek sanki daha bir keyifliydi...  

 


NOT : Araştırmacı - Yazar Metin Turhan Arşivi'nden alınmıştır.

 

 

Nota ve Tınıyla...

 

 

macit.soydan@gmail.com



Bu yazı 4694 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI