Ülkede 1950’lerden itibaren hızlanan kentleşme süreciyle komşuluk yeni bir boyut kazanırken apartman kültürü günlük hayatın merkezine oturdu. Ancak bu hareket batılı ülkelerde olduğu gibi sanayileşmeyle paralel bir şekilde yürümediği için göçlerle kentlerin etrafını saran gecekondu mahalleleri oluştu.
İstanbul ve Ankara gibi büyük kentler başta olmak üzere pek çok şehirde bulunan gecekondu mahallelerinde her gelen kendi kültürünü de getirdi ve böylece yakın komşuluk ilişkileri sürdürülürken son dönemde kentsel dönüşüm projeleriyle birlikte bu ilişkiler zayıflamaya başladı.
Komşuluk ilişkileri, küçük yerleşim birimlerinde, daha sağlam ve dayanışma çerçevesi içindeyken, bunu ne yazık ki büyük şehirlerde, kentlerde göremiyoruz artık.
Onun yerini sözde komşuluk yani komşusuzluk aldı.
Malum, apartmanlarda birbirini tanımayan, konuşmayan birçok insan var ve maalesef iletişim kopukluğu içindeler. Bu nedenle günümüzde eskisi gibi dayanışma içerisinde olan sağlam komşulukları çok az görebilmekteyiz.
Komşuluk kavramı bilhassa apartmanlardan, yüksek binalardan dolayı çok büyük bir kayba doğru ilerlemektedir. Hatta günümüzde yaşayan birçok insan komşularının büyük bir bölümünü tanımamaktadır.
Mesela bizim çocukluğumuzda komşuluk çok önemliydi. Çünkü üç ev ötedeki komşunun aç yattığının bilindiği zamanlardı o günler. Herkes herkesle tanış, herkes herkesle akrabaydı adeta.
Şimdi öyle mi? Eski komşular gitti yerini kavgacı, saygı bilmez; huysuz, dedikoducu, merdivende veya asansörde bile bir merhaba'yı esirgeyen tipler aldı.
Samimiyet, güven ve yardımlaşma boyutlarıyla bilinen komşuluk ilişkilerinin, köyden kente göçle apartman yaşamına geçildiğinde zayıfladığı izlenirken, apartmanlaşma süreci ve toplumsal değişmeyle birlikte komşuluk ilişkilerindeki ritüellere yenilerinin eklendiği görülüyor.
Apartman toplantılarına ve giderlerine katılmak, apartman yönetiminin kurallarına uymak gibi mekânsal yakınlığın ve birlikteliğin zorunlu kıldığı ritüellerin yanında, apartmanda yaşayan diğer insanları rahatsız edici davranışlardan kaçınmak gibi toplumsallığın sonucu ortaya çıkan kurallar da bulunuyor.
Ancak günümüzde apartmanlardaki yaşam, insanlar arasındaki ilişkileri farklı bir boyuta taşıyarak kişilerin birincil ilişkiler yerine ikincil ilişkileri tercih etmesine neden oluyor. Bu durum, insan ve komşuluk ilişkileri üzerinde hem olumsuz bir etki oluşturuyor hem de komşuluk bağlarını zayıflatıyor.
Ayrıca, apartman yaşamının ortak sorumluluk ve mekânı paylaşma zorunluluğu bulunması örneğin gürültü vb. çeşitli sorunlara yol açıyor. Bu sorunlar, komşuluk bağlarını zayıflatıyor. Birlikte yaşama kültürünün yok denecek kadar az olması, apartman yaşamında sorun oluşturabiliyor. Pek çok kişi karşılaşırsa selam vermek dışında komşusunu tanımıyor, görmüyor, hakkında herhangi bir bilgi sahibi olmuyor.
Aynı sitede, aynı apartmanda yaşıyorsanız, karşılaştığınız o daracık alanlarda selam vermemek çok özel çaba gerektiriyor. Konuşmaktan, hal hatır sormaktan, gereksiz jestlerden değil; yalnızca başı hafifçe bir yana eğip belli belirsiz bir gülümsemeden söz ediyorum.
Olabilecek en basit, naif ve insani temas için gerekli beden hareketi. Yolda, izde selam vermemek ve bunu çaktırmadan yapmak mümkün belki. Oysa bir apartman girişinde değil! Olmadığı için, selam vermek istemeyen insanın, bunu ‘selam vermek istemediğini özellikle belli ederek’ yapması gerekiyor. Saatine bakarak, durup dururken tavana odaklanarak, manasızca ve sert bir hareketle zemine kilitlenerek, gözlerini kısıp ileriyi süzerek…
Selam vermek istemediğini ‘sergileyen’ insan kadar tuhaf görünen pek az şey vardır herhalde. İşin gülünç yanı, insan zaman içinde ‘baka baka kararıyor.’ ‘Selam alamayan’ apartman sakini bir süre sonra, selam vermeyenden daha önce ve hızlı selam vermemeye çabalıyor!
Eğer yetkin bir edebiyatçı vb. olsaydım, karşılaştığı insana göstere göstere selam vermeyenlerdeki temel sorunun ne olabileceği, bu davranışlarının altındaki hatıralar, içlerinde kopan ve tanımlamakta zorlandıkları fırtına, hayattaki anlam arayışları vs. üzerine kafa yorardım herhalde.
Değilim ama.
Belki de bu yüzden bende, deşmeye değer hiçbir gizleri olmayan, yavan mı yavan, gereksiz, hatta ve hatta ciddiye bile alınmayacak bir insan izlenimi uyandırıyorlar…
Nota ve Tınıyla...
macit.soydan@gmail.com