Yıllardır yazıyorum, benim gibi bu işe sevdalı birçok meslektaşım da yazıyor ama halen, şu ‘Gastronomi Turizmi’ ile ilgili hiçbir somt adım atılmıyor, bu kafayla da atılacağı yok gibi görünüyor…

Gastronomi Turizmi ile ilgili kurulan ve her yered olduğu gibi, makam koltuğu çok tatlı olan sivil toplum örgütleri, tabela derneği olmaktan bırakın bir adım ötesini, bir karış önüne dahi ilerleyememenin utanmazlığını da yaşamıyorlar; ha ne mi yapıyorlar; nerede bir cafe açılışı, nerede bir hamburgerci açılışı, dürümcü açılışı; hatta çay ocağı    açılışında, protooklde yerlerini alıveriyorlar…

İtalyan Lokantası açılışında en ön safta onlar var, Americano Hamburgerci açılışında onlar var, Arap tatlıcısı açılışında onlar var; Türk Gastronomi Turizmi ile ilgili bir yerde varlar mı; yoklar…

Bu gastronomi turizmi ile ilgili sivil toplum örgütü üst yöneticileri, makam koltuğuna yapışıp, hiçbir icraat yapamamanın  dayanılmaz hafifliğini içselleştiredursunlar; asıl başka bir konu var ki içler acısı…

Yalanlarla donatılmış bir gastronomi dünyası karşılıyor her yerde bizi…

Ne mi bu yalan?

Bu güzelim coğrafyamızda; on binlerce dünya harikası yerel lezzet var; inanın her biri de gastronomi turizmi malzemesi olmaya yeter de artar bile…

Ancak biz uydurma yöresel lezzetlerle, güya gastronomimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Tarihi geçmişi, 10-15 yılı bile bulmayan lezzetlere, bir ilin ismini yapıştırıp, başına da ‘Asırlık’, ‘Geleneksel’, ‘Meşhur Tarihi’ sıfatlarını yapıştırdık mı; bizden iyisi, Şam’da kayısı…

Örnek vereyim mi?

Hemen ve hiç bekletmeden…

Şu bizim ‘Döner’ kebap var ya, işet bu döner, aslında sadece ‘Döner’; ya da namı diyar ‘Döner Kebap’…

‘Kömür Ateşinde’ olarak adlandırılanını anlarım, ‘Odun Ateşine’  olarak satılanını da anlarım da; arkadaş döner, asırlarca bir ille anılmamış ki…

Tarihte ilk olarak Elazığ bölgesined karşımıza çıkıyor ‘Döner’, orası dahi sahiplenmemiş; ama Maş’allah, birçok il, dönerin kendisine ait faklı bir versiyonunu adı ile süsleyerek satmaya çalışıyor; evet sırıtıyor ama; ‘Ben yaptım oldu’culuk var ya; işte burada da utanmazca yapılıyor…

‘Hatay Döner’ mesela…

2000li yılların ortalarına kadar ‘Hatay Döner’ diye bir kavram yok, tıpkı ‘Manisa Künefe’ denilemeyeceği gibi, ‘Hatay Döner’de dönmemeli, zira yok böle bir kültür…

Peki ya ‘Kebap’…

Arkadaş,  bu canımın içi coğrafyada; Adana,  Urfa, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Siirt Kebabı var resmen o kadar…

Ama baksan, Maş’allah, 81 ilin kebabı var; hepsi de geleneksel, her biri de tarhi, her biri de ayrı ayrı meşhur…

Emin olun, açayım bir mekan, yazaım kapısına bacasına ‘Meşhur Tarihi Uydur-Kaydır Kebabı’ diye, alan da çok olur, rağbet eden de…

Keza, ‘Çorba’…

81 ilin tek başına adı ile anılan tek bir çorbası yok…

Sevgili Ali Güler ağabeyimin kulakları çınlasın; o tam bir Osmanlı Çorba Kültürü uzmanıdır, belki 500 çeşit çorba var bu coğrayada ama il adı ile anılanı yok;  ama yapıyorsun, yazıyorsun oluyor…

Araklama, çalma-çırpma tariflere bir fiske ek farklı baharat ekliyorsun, oluyor sana o ilin çorbası…

Tabii tatlı da öyle…

Sanırım birçoğu, ‘Yalancı Dolma’, ‘Yalancı Saram’ ya da ‘Yalancı İşkembe’ ile karıştırıyor bu yalanı, bu hırsızlığı ama…

Tıpkı ‘Peynir Gemisi’ misali, boş lafla gastronomi turizmine katkı sağlanamayacağı gibi, yalancı tarif ve isimlrle de sağlanamaz…

Bunun yasal bir yaptırımı yok belki ama, içtihati olarak, etik olarak, ilkeselolarak ve vicrdanen olmalı…

Eşsiz Türk Mutfak Kültürü’ne saygıı hiç eklemiyorum bile…

Açılıştan açılışa beleş kebap yeme meraklısı STK üyelerine alenen duyurudur bu, bu aymazlığın yapılmasına göz yummayın…