Kuşaklarla ilgili değerlendirmeler pek çok bilim insanı ve filozofun yazılarında da görülebilir. Örneğin, milattan önce VIII. yüzyılda yaşamış olan Hesiod şöyle demektedir:
“Günümüzün gençleri öyle sorumsuz ve uçarılar ki, yarın ülke yönetimini üstleneceklerini düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bize ağırbaşlı olmayı, büyüklerimize saygılı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler ise, ne kural tanıyor, ne beklemesini biliyorlar. Üstelik duygusuz ve düşüncesiz davranıyorlar.”
Sokrates de şöyle diyor: “Bugünün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır.”
Gençler de tarih boyunca yetişkin nesli hep tutucu, geri kafalı, uyuşuk, bencil, korkak buyurganlar olarak görmüşlerdir.
Düşüncelerini eski, zevklerini bayat, kurallarını sıkı, yasaklarını da akıldışı bulmuşlar; her şeye hayır demeyi alışkanlık hâline getirdiklerinden yakınmışlardır.
Bu gibi gençlerle, yaşlı kuşakların yargıları değişik, ama önyargılı tutumları ortaktır. Genel olarak gençler de yaşlılar da birbirlerinin hep olumsuz niteliklerini ön plana çıkarırlar.
Bu ve benzeri yakınmalardan anlıyoruz ki, yetişmekte olan çocuk ve gençlerle yetişkinler arasındaki kuşak çatışması üç bin yıl önce de vardı, şimdi de var, gelecekte de var olacak bir olgudur.
Kuşaklararası çatışmanın en önemli sebebi her yaşın kendi özelliklerine göre, hayata ve olaylara bakması ve yorumlamasıdır. Kuşaklar arası çatışma bir anlamda değer yargılarının çatışmasıdır.
Değer yargıları bireyin yaş ve psikolojisine göre değişmektedir. Altmış yaşındaki bir yetişkinle, on beş yaşındaki genç, olaylara aynı gözle bakamaz. Genç insan, idealisttir, dünyayı düzeltecektir, henüz hayatın gerçekleriyle karşı karşıya kalmamıştır.
Altmış yaşındaki insan, hayatta geçirdiği kötü deneyimlerle birçok tecrübeler kazanmış, bu arada yaptığı mücadelelerle yorulmuştur. Elbette enerji dolu bir gençle yani delikanlıyla aynı fikirde olamaz. Bütün bunlar, her yüzyılda geçerli psikolojik gerçekliklerdir.