Bugünlerde ebediyete initkalinin ilk yıldönümünü hep birlikte anacağımız adam gibi adam nadir santaçılarımızdan İlhan İrem; ‘Şartlı Refleks’ şarkısına; ‘Yaşamak Nedir Dost? Yemek-içmek, sevgi, seks….’diye başlardı…
Öyle ya, yeme-içmeye ulaşmak için çalışıyoruz; seviyoruz, sevişiyoruz; haklıydı yani…
**************************
Dijital platformları da sayarsa; hayatımızda 7 gün ve 24 saat en az 500 tane yerli dizi var…
Diziler hayatımızın vazgeçmek istesek de vazgeçirilmeyen parçası; hayatımızın kesitleri kandırmacasıyla bize sunulan ve hayatımızı yönlendiren kakafoniler aslında…
Sosyologlar, psikologlar,psikiyatrlar, sosyal psikologlar, ekonomistler ve hattâ siyasetçiler dahi alnaları ile ilgili değerlendirme yaparak bakabiliyorlar dizilere…
Ben de ‘Gastronomik’ açıdan bakayım dedim dizilere…
**************************
Eve geldiniz, geç de kalmışsınız; evde de yemek yok; yemeklik malzeme de yok; ya da ne bileyim o gün tembellik yapmak istemişsiniz; peri ne sıpariş edersiniz?
Eskide imkânlar sınırlıydı; pide, lahmacun falan, ya da son yılların modası ‘Dürüm’ en fazla…
Peki kaçınız ‘Su-Şi’ söylüyor dışardan?
**************************
Gerçekten de en sevdiğim uzakdoğu yiyeceklerinden birisidir; levreklisi ayrı güzel, deniz soonlusu ayrı, hattâ karideslisi daha bir ayrı lezzetlidir…
Ama arkadaş,’Su-Şi’ denk gelirse yenecek bir yemektir, ya da çok canın ister; dışarıda bir uzakdoğu lokantasına rastlarsın; girersin ve yersin…
İpini koparanın mönüsüne ‘Su-Şi’ koyduğu bir bataklıktayız şu anda ama konumuz o değil; konumuz yalanlarla beslenmemiz…
**************************
Bir replik, ‘Haydri kanka ben Su-Şileri sıpariş ediyorum; sen hazırlığa başla’…
Dizi,asalsın bir gecekondu semtinde geçiyor; karnı aç iki-üç delikanlı karınlarını doyurmak için; Su-Şi istiyorlar; ne kadar inandırıcı…
Bir başka replik; görgüsüz sosyeteden iki kadın; yine acıkıyorlar; ‘Şekercim, sabah yapmıştım; sana Su-Şi çıartayım’ diyor; tabii sen de soruyorsun 34 santim ojeli tırnaklarla sabah nasıl Su-Şi yapt bu afeti devran hatun diye…
Yanıtını sen de bulamıyorsun…
**************************
Yabancı dizilerden konu ve kompleks kopyalamayı iyi beceriyor dizi sektörü…
Gerek şiddet, gerekse şehvet sahneleri halen inanılmaz yapmacık ama, yeme-içme sahneleri yapmacıklığın tarihini yazdırıyor…
Anamızın karnından Su-Şi ile doğmuşuz gibi her dizide mutlaka bir Su-Şi sahnesi…
Misâl doğal olsalar; içeni-içmeyeni; sarhoşu-hacı hoca takımı gece geç saatte bir işkebme-kelle paça kültürü vardır; ama bizim dizilerde ‘Kanka haydi Su-Şi’ye…
Onu bırakın; geçen de yazdım özellikle mafyavari dizilerde öyle sofralar kuruluyor ki; masanın etrafında 20 kişi, masada 400 kişilik yemek var…
Usulen, baş kahramanın yemeğini karısı ya da anası pişirmişse; o yemeğin adı anılıyor ama Türk Mutfağı’ndan tek bir enstantane yok…
Oysa bu dizilerin çoğunluğu ercüme ile birçok ülkede de yayınlanıyor…
Şu iş bilmekten aciz gastronmi turizmcileri, dizicilerel işbirliği yapsalar da markasız ürün yerleştirme hesabı, gastro-reklmalar yapsalar keşke…
Ne reklam olur biliyor musunuz?
Sonra da şu kankalara ‘Su-Şi’ yerine başka başka tatları ikame ettirseler…
**************************
Hazır konusu açılmışken daha sonra dedim ama, bugün yazayım…
Su-Şi çok maharet isteyen bir yiyecek…
Tıpkı ciğer sarma gibi, tıpkı mumbar dolması gibi; çok ince işçilik isteyen bir yemek…
Üç aylık kursla, iki usta yannıda takılmakla ne tam ölçülü ne de tam kıvamında lezzetini yakalamış bir Su-Şi ustası olunmaz…
Pirinç sirkesinin, soya sosunun, yosun özünün, pirincin haşlanma sonrası buhar çıkarımının bir gram bile fazlası ya da eksiği; gerçek ‘Su-Şi’ olmayacaktır…
Bir de ‘Su-Şi&Ayran’ mönüsü hazırlayanlar var ki evlere şenlik; oluyormu? Oluyor da; olmaz arkadaş; olmaz…
**************************
Konusu hep bu noktaya geliyor ama; yakın akrabam olmasından her daim büyük onur, büyük şeref, büyük gurur ve büyük mutluluk duyduğum Nazım Hikmet’in dediği gibi:
‘Ah insanlar, benim insanlarım; yalanla besliyorlar sizi; halbuki açsınız; etle ekmekle beslenmeye muhtaçsınız ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden göçüp gidersiniz bu dünyadan…’
**************************
Sofralarınızn her daim bembeyaz ama yalansız kültürlerle dolu olması dileğiyle…