Her akşam olduğu gibi dün de televizyon karşısında elimde kumanda bir o kanal, bir bu kanal diye dolanırken birden uyuya kalmışım.
Rüyamda bana pek de yabancı gelmeyen bir şehrin sokaklarında öylesine dolanıyorum. İnsanlar üstüme üstüme geliyor sanki. Fark ettiğim tek şey hızlı hızlı adeta bir yere yetişir gibi gitmeleri, mutsuz yüz ifadeleri, keyifsiz halleri.
Yürürken bir marketin önünden geçiyorum. Kulak veriyorum. Yaşlı bir kadın sebze ve meyve fiyatlarından şikayetçi. "Bir zamanlar tüm dünyanın gıpta ettiği bir tarım ülkesiydik. Ne oldu bize böyle. Fiyatlar adeta ateş pahası"
Gençten bir adam yanındaki yaşdaşı bir başka kişiye dert yanıyor. "Arkadaş, özellikle son bir yılda her şey inanılmaz zamlandı. Akşam sokaklarda aylak aylak gezdikten sonra geç saatte gidiyorum evime. Neden biliyor musun ? 5 yaşındaki oğlum benden çikolata bekliyor. Bir gofret 5 lira olmuş. Onu bile alamıyorum ve utanıyorum"
Bir diğer tarafta yaşlı bir adam sıvı yağ fiyatlarından yakınıyor bir gence. "Evlat sen bilmezsin. Bizim zamanımızda hiç yağ sıkıntısı çekmezdik ama bak şimdi neredeyse benzin fiyatlarıyla yarışıyor"
Diğer tarafta ise belki kırtasiyeden daha ucuzdur düşüncesiyle yine markete gelmiş genç bir kadın bu yıl ilkokula başlamış kızı için defter kalem alırken "İlkokul değil sanki üniversiteye kaydettirdik. Bir defter 25 lira. Pes" diye mırıldanıyor.
İlginç bir ülke diye kendi kendime konuşarak yoluma devam ediyorum. Yine kalabalık bir insan topluluğu ile karşılaşıyorum. Çoğunluğu yaşlılardan oluşuyor. Et satan bir kurumun önünde sıraya girmişler ve ucuz et gelmesini bekliyorlar.
Teyzenin biri resmen çıldırmış. Gözgöze geliyoruz ve sanki ben suçluymuşum gibi yüksek bir sesle, "Biliyor musun bir zamanlar bu ülke hayvancılıkta dünyanın ilk sıralarındaydı. Şimdi 100 gram kıyma bile alamıyoruz. Torunlar gelip köfte isteyecek diye aklım çıkıyor" diye gözleri dolu dolu dert yanıyor bana.
Keyfim iyice kaçıyor ama yürümeye de devam ediyorum. Bir benzin istasyonunun önünden geçiyorum. İki kişi konuşuyor. Biri, "Arkadaş sabah işe giderken aldığım benzine verdiğim para ile akşam eve giderken aldığım benzin arasında 100 lira fark var. Bırak 24 saati, neredeyse saat başı zam yapmaya başlamışlar" sözleriyle dertlenirken, diğeri de haklısın der gibi başını sallıyor ama belli ki sövmemek için kendini zor tutuyor.
Nefeslenmek için bir simitçi dükkanına giriyorum. Bir poğaça, bir simit, bir de çay istiyorum. Hesap 25 lira. Garsonla göz göze geliyorum. Ben ne yapabilirim çaresizliğiyle bakıyor bana.
Biraz sohbet ediyoruz. "Ne bu fiyatlar diye soruyorum. Tuhaf tuhaf bakıyor bana sanki uzaydan gelmişim gibi. "Abi" diyor, "Sen neden bahsediyorsun. Bak bu sırada kebapçı vardı, bakkal vardı, manav vardı, eskiden gül gibi geçinir giderlerdi. Şimdi birçoğu dükkanı devrediyor. bırak kazanmayı, aldıklarını elektrik ve su faturasına bile yetiştiremiyorlar" Biraz daha dinlersem kafayı yiyeceğim diye düşünerek hesabı ödeyip çıkıyorum.
İleride büfenin birinde iki gazete gözüme çarpıyor. Birinin ön sayfasında, zamlar, kadın cinayetleri, yolsuzluklar vb. gibi haberler varken, diğerinde herşeyin pespembe olduğu, ekonominin adeta uçtuğu yazıyor.
Tebessüm ederek devam ediyorum.
Derken, adeta ışınlanmış gibi bir başka ortama geçiyorum. Etrafta kimse yok. Ortada bir masa ve çevresinde 6 kişi oturmuş. Ne konuşuyorlar diye kulak kabartıyorum. Herbiri tutturmuş ben Cumhurbaşkanı olacağım diye. Vay be, dışarıda insanlar nasıl geçineceğiz derdindeyken bunların tartıştıkları konuya bak. Tuzu kuru olmak demek böyle bir şeymiş diyorum.
Sonra bir adam görüyorum. İlk bakışta bana Hindistan'ın eski lideri Mahatma Gandi'yi hatırlatıyor.
Bağırıp çağırıyor. "Başörtüsü sorununu ben çözerim" diye. Ne alaka derken bir başka yerden kendisine yönelik esprili bir cevap geliyor; "Benim iyi bir santrafor olduğumu unutmuş. Durup dururken bana pası verdi ben de golü attım. Şimdi kendi düşünsün"
"Arkadaş ben nereye düştüm" diye hayıflanırken birden gökyüzü kararıyor, etrafı bir sis bulutu sarıyor. Tam karşıdan masmavi gözleri çakmak çakmak olmuş bir bozkurt geliyor. Kaşlarını çatmış, bir yandan bana bakarken diğer yandan da sanki etrafına birşeyler söylüyor. Öfkeli. İrkiliyorum ve aniden sıçrayarak uykumdan uyanıyorum.
"Ne bu şimdi?" diye söylenirken kurdun sözlerini hatırlıyorum bir anda;
"İSMET, TALİMAT VER BANDIRMA VAPURU'NU HAZIRLASINLAR. YENİDEN SAMSUN'A ÇIKIYORUZ"