Ayaza çekmiş soğuğun altında, birkaç gündür yağan karın kâh buza çektiği, kâh halen ara ara serpiştiren karla kaplı bir Ankara öğleniydi…
‘Pakum’ teyzem, yani annemin kız kardeşi o gün evleniyordu…
Düğün sahiplerinin biri Ankara’nın Polatlı ilçesinin devlet hastanesinin kuruluşunda büyük emeği geçmiş ve başhekimliğini üstlenmiş bir Çocuk Hastalıkları ve Mütehassısı, biri ise yine Polatlı’nın ileri gelenlerinden bir aile reisi olunca; nikâh ve düğünün kalabalıklığını varın size hesap edin…
Öyle ya; damada ve gelinin çocukluktan ya da üniversiteden arkadaşları, doktorun hastaen arkadaşları, hasta yakınları, yine ailelerin ali dostları, aileleri, eş, dost yüzlerce kii…
Tabii ki her düğünde olduğu gibi, gelin ve damatla fotoğraf çektirmek isteyen yine yüzlerce kişi…
O hatıra fotoğraflarının, abartmıyorum nerende baksanız yarısında, en önde kıvır kıvır koyu kestanesaçlı, ekose kışlık kabanlı ve sürekli gülücükler saçan üç buçuk yaşında bir çocuk…
Deklanşöre poz vermek isteyen grup toplanır toplanmaz, fotoğraf karesine girmek için var gücüyle çabalayan ve bunda da onlarca kez başarılı olarak, kimbilir kaç fotoğraf albümünde, gelin, damat ve artık yakınlık derecesi her ne ise o kişi ya da kişilerle birlikte; kendini de ölümsüzleştiren o bizdık kimdi sizce?
Bendim…
Footğraf çekilecek alana yaklaşır yaklaşmaz da, beni kolumdan çekerek ve başımı okşayarak beni kareye dahil eden kimdi sizce?
22 yaşında, üniversiteöğrencisi, koyu siyah saçlı, bıyıklı ve oldukça yakışıklı bir genç olan dmadın bazzat kendisi; yani eniştem, yni Metin…
*********
Metin’in o gün, yani düğün günü; teyzemden sonra; herhalde en çok benimle ilgilendiğini, zaman zaman bahçeye çıkartıp kartopu oynadığnı, hattâ minik bir kanda adam yaptığını, hattâ ve hattâ o kardan adamın burnunu yapmak için, düğün salonunun mutfağından havuç bulmaya çalıştığını ve bulduğunu yazsam size; gerçeğin azyazılmış hali olur…
*********
Gerek sömestrtatillerinde, gerekse yaz tatillerinde; hemen her sene Ankara’ya giderdik tezyemlere, siz anlayasınız diye teyzem diye yazıyorum; yoksa ben daha altı yaşında varım yokum, bir Ankara ziyaretinde, teyzem de, enişte de; ortak dille bana; ‘Sen şimdi komşu Fatoş da olsa Fatoş teyze diyeceksin, komşu Metin de olsa Metin amca ya da abi diyeceksin, yine tanımadığın birine de teyze ya da enişte diyeceksin; bize teyze ya da enişte deme; ‘Fatoş’ de, ‘Metin’ de’ demişlerdi ve bende onlara hep ‘Fatoş’ ya da ‘Metin’ dedim; neyse; kendimi bildim bileli, Fatoş da Metin de hayatımda vardı…
Ama ‘Metin’in yeri gerçekten bir başka olmuştu…
Gerek genç dostu ki hoş o hangi yaştan kimle olsa o seviyede iletişi kuracak bir kişiliğe sahipti, gerek üstün zekalı bir aklı olması, gerek okumayı sevmesi, gerek sosyalist kimlik ve kişiliği; benim O’na ayrı bir önem vermeme vesile oldu.
Tabii ki ailem de çokokuyan ve benim eğitimimde büyük katkısı olan insanlardı ama; Metin;benim ideolojik kimliğimin oluşmasında, hayata bakış açımın gelişmesinde çok byük katkı sağladı, her yaşımda ayrı bir dolu şey öğretti bana, Ankara’da hayatına değdiği birçok genç gibi…
Hayata O’nun kadar olumlu ve eğitse bakan bir başka insan daha tanıtmanı ben ve 2022 yılında, belki annem, babam ve kardeşimden sonraençoksevdiğim bir insan olarak göçtü bu dünyadan…
Hayatımın ilk Metin’ini metin olması çok zor bir biçimde kaybettiğimi öğrendiğim an, 45 yıllık anılarım bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden…
İyi ki tanımışm O’nu diyeceğim yegane insandı o çünkü…
Işıklar içinde uyusun…
O’nu hiç unutmayacağımı şad olmasını temenni edeceğim ruhu çok iyi biliyor…
******************
Yıl 1993…
Ankara’da öğrenciyim, oturduğumuz muhite, farklı siyasi tercihleri dolayısıyla belediyenin uyguladığı yarı resmi ambargo var, otobüsleryokdenecek kadar az, mahallelinin bulduğu çözüme de belediye taş koyuyor…
Gazeteclik okuyorum ya, soluğu ekranlardan tanıdığım Metin uca’nın yanında aldım…
İkiletmeden Kızılay’dan görev aracına bindi, Konutkent’e geldi ve bu durumu tüm kamuoyuyla paylaşacak haberi yaptı…
Ben daha öğrenciyken de haberciliğe başladığım için, defalarca aynı ortamda gazetecilik yaptık. Bana mesleki manâda öyle destekleri oldu ki, hattâ kendi programımda benim yazdığım bir haberi,benim imzamla yaynıladı tüm Türkiye’ye…
Geçen sene O’nu yitirene kadar nerede ne zaman karşmaşsak, gülümseyerek yanıma gelir ve ben o olayı hatırlatınca; ‘Emeğin hakkını vrmek insanlık borcudur’ der, geçiştirirdi…
O herkesin Metin’iydi belki ama benim için ayrı bör önemi vardı bu yüzden…
Hayatımdaki bir Metin daha yitmişti geçen yıl…
Şimdi her aklıma geldiklerinde; onları gülümseyerek hatırlamam; tek tesellim benim…