POST-MODERN SANATIN SAHTEKAR TEMSİLCİLERİNE DİKKAT
Türkiye Görsel Sanatlar ve Edebi Eserler Eleştirmenleri Konsorsiyumu Genel Sekreteri Gastronomi Uzmanı, Gurme, Yazar ve Şair Boğaç Yüzgül; sanatla harmanlanmak istenilen sahtekâarlığın; sanata nasıl zarar verdiğini gözler önüne serdi.
Güncelleme: 08-10-2023 11:34:32 Tarih: 07-10-2023 23:23
Türkiye Görsel Sanatlar ve Edebi Eserler Eleştirmenleri Konsorsiyumu Genel Sekreteri Gastronomi Uzmanı, Gurme, Yazar ve Şair Boğaç Yüzgül; sanatla harmanlanmak istenilen sahtekâarlığın; sanata nasıl zarar verdiğini gözler önüne serdi.
Türk ve Dünya Mutfağı üzerine yaptığı çok sayıda gönüllü çalışma ile başta gastronomi sektörü olmak üzere birçok kesim tarafından büyük takdir toplayan ve aynı zamanda Dünya Şarap Lezzetçileri Birliği Üyesi konumunda da bulunan Uluslararası Mutfak Sanatçıları ve Gurmeler Birliği Türkiye Masası Yönetim Kurulu Onursal Üyesi, Dünya Yöresel Lezzetleri Tanıtma Platformu Başkanvekili, TURİZMAGAZİNİST Araştırmacılar ve Yazarlar Platformu Mütevelli Heyet Üyesi ve Türkiye Görsel Sanatlar ve Edebi Eserler Eleştirmenleri Konsorsiyumu Genel Sekreteri Gastronomi Uzmanı, Gurme, Yazar ve Şair Boğaç Yüzgül; bu kez de sanat eleştirmenliği kimliğiyle çarpıcı bir makaleye imza attı.
Makalesinde; post-modern sanatta, sahtekârlıkla sanatın nasıl bağdaştığını paylaşan Türkiye Görsel Sanatlar ve Edebi Eserler Eleştirmenleri Konsorsiyumu Genel Sekreteri Gastronomi Uzmanı, Gurme, Yazar ve Şair Boğaç Yüzgül; bunun sanata nasıl zarar verdiğini gözler önüne serdi.
İşte Türkiye Görsel Sanatlar ve Edebi Eserler Eleştirmenleri Konsorsiyumu Genel Sekreteri Gastronomi Uzmanı, Gurme, Yazar ve Şair Boğaç Yüzgül’ün; ‘POST-MODERN SAHTEKARLIK’ başlıklı yazısı:
POST-MODERN ATEKARLIK
‘21.Yüzyılla birlikte; sanatın, özellikle görsel sanatların büyüsünün kaybolduğuna tanıklık etmekteyiz. Tabii ku burada; ‘Sanat’ ve ‘Sanatçı’ kavramlarının içeriksel manâlarının da yeniden tanımlanması gibi bir ilginçli de karşımıza çıkıyor. Bu yeniden tanımlama; klasik jargondaki ‘Sanat’ ve ‘Sanatçı’ kavramlarının da içini boşaltmışa benziyor. Sonon-onbeş yıldır, özelliklegörsel sanatlarileilgiliakademikeğitim veren ‘Konservatuar’ ya da ‘Güzel Sanatlar’ okullarına girişlerde arana ‘Yetenek’ olgusunun ortadan resmen ve veya kısmen kalktığını da rhatlıkla gözlemleyebiliyoruz.
Şu soruyu sormaklazım: ‘Acaba her konservatuar mezunu kişi, sanatçı mıdır? Ortaya konulmuş her bir eser, ‘Sanat’ mıdır?
Post-Modern Sanat tanımı içinde yer alan birçok eserde; ‘Sanat Eseri’ olgularını gözlemleyebilmemiz imkansız.
Ancak yeteneksizlik ya da beceriksizlik dışındaderin ve endişe verici bir sahtekârlık var ki; bu her açıdan sanata da,Gerger sanatçılarada, sanat tarihine de büyük darbeler vuracak nitelinki…
Bu sahtekârlık sürecinin bir ayağındasanat galerileri, bir ayağında ise, maalesef ve maalesef çoğunluğnu güzel sanatlar okullarından mezun olan kişileroluşturuyorki; işiniçindençıkılmaz hale geliniyor.
Ekonomik olumsuzluklar ve yetenekli sanatçı sayısının azalması sebebiyle; birçok sanat galerisinin kapanma tehditi ile yüz yüze geldiği artık bilinen bir gerçek.
İşte bu süreçte kapanmak ya da gerçek sanatçıyı arayıp bulmak yerine sahtekârlık sürecinin bir parçası olmayı seçen bazı sanat galerileri; sanatla sahtekârlığı harmanlamaktan hiç utanmayan çoğu da konservatuar mezunu sanatçı bozmalarını bulup, onlara; ağızlarının iyi lâf yapmaları karşılığında nasıl buişin rantını yiyebileceklerini öğretmeye çalışıyor.
Sanat galerileri; bu yolla sözde sanatçıdan aldıkları ‘Galeride Eser Sergileme Parası’ ile ayakta kalıyor; sanatçı bozması da; ‘CV’sine, ‘x-y-z’ galeridesergiye katıldım ya da ‘Sergi açtım’ ibaresini ekliyor.
‘Yanlış bunun neresinde?’ derseniz; hemen örneklendireyim.
Ortada bitirilmiş ve buruşturulmuş metâl bir meşrubat kutusu ve hemen 40 santim önünde bir leblebi. Eser sahibi; ki buna eser demekten çekiniyorum ama neyse; işte eser sahibi geliyor ve onkişilikizleyici kitlesine ulaşır ulaşmaz anlatmaya balıyor:
‘Ben burada aslında kullanılıp bir köşeye atılmış inanları betimledim. Tek leblebiise; onların sonuçta tek başına kaldıklarını imgeliyor. Leblebi gimi kavrulmuş, yanmış, kurumuşlar…..’
Yerseniz tabii…
Bir de görüntülü sanat eseri bozmaları var:
Misâl, bir sokağın köşesinde; kalabalık bir insan yığınını gösteren ve aynı anda birkaç arabanın da gürültülü geçişi ile ilgili bir video.
Video en fazla yirmi saniye; ama sürekli başa sarılıp sarılıp tekrarlanıyor.
Huşu içerisinde ve sanki sanat eseriymiş havası verilsin diye de; genellikle galerinin küçük bir hol girişi seçiliyor bu sözde sahte eserin sergilenmesi için ve bir de ışık loş ve kara bir perde ile kapatılıp, izleyici biraya alınıyorsa; boş bakışlar arasında; yine sanatçı bozması gelip anlatmak istediğini başlıyor hikayelendirmeye…
Yok ‘Ben bu kalabalığı betimlerken imgelem olarak gürültükirliliğini aldım. Toplumun kaosu ve içindeki durumu özeltemeye çalıştım’ filân, ortada eser meser yok.
İşin ilginç yanı ortada ‘Kral Çıplak’ diyen de yok.
Ortada sahtekâr bir sanat galerisi, sahtekâr bir sözde sanatçı ve boş boş bakıp, gördüğünü, izlediğini ‘Sanat Eseri’ sayan cahil sanatsever kitlesi var…
Yine yersen…
Şimdi diyeceksiniz ki; 'Sana ne yahu, o sanatçının bakış açısı, geniş ufku, hissettikleri'; yok efendim; bu his filandeğil; düpedüz kandırmaca, sahtekârlık, sanatsal dolandırıcılık.
Burada şu yaşanmış örneği vermek yerinde olacak:
Dünyaca ünlü besteci Morris Ravel; dünyanın şu anda bilinen en meşhur klasik müzik eserlerindenbiri olan ‘Bolero’nun premiyer konserinde, orkestrayı yönetmektedir. 18 dakika süren eser orkestraca sselendirilir sselendirilmez, salondan alkış tufanı kopar; ‘Bravo’, ‘Harika’, ‘Büyüksün’ nidaları salonu kaplar. Sadece bir sanatsever kadın, ‘Yeteeeeerrr’ diye bağırır; ‘Ben böyle iğrenç bir müzik daha önce hiç dinlememiştim. Dinleyeceğimi de hiç düşünmezdim. Bu ne biçzim bir orkestra eseri, nasıl bir müzik?’.
Ravel, salonu selamlar ve konuşur: ‘Evet, bu kadın gerçekten sanatsa anlıyor; zira bu eserim gerçekten berbat bir eser aslında. Tekrralanan notalar ve sanki enstruman eğitim programından başkabir şey değil. Sanattan gerçekten tek anlaya bu hanımefendidir’ der…
Sahtekâr sanat galerileri ve snaatçılara geri dönersek…
Buna benzer sanat katliamlarını son dönemlerde çok sık görmeye başladı sanatseverler…
Peki o zaman ‘Post-Modern Sanat Sanatta Sahtekârlığı Getirdi’ gibi bir önerem ‘Doğru Önerme’ olabilirmi?
Bence kesinlikle evet…
Nasıl eline her fırçayı alana ‘Ressam’, her bağlama çalana ‘Virtiyöz’, her şiir yazana ‘Şair’ diyemiyorsak; uyduruk hikayelerle sahtekâr eser sergileyenlere de ‘Snatçı’ demememiz, denilmemesi gerekiyor…’
SANATTÜRK DERGİSİ
Kaynak: SANATTÜRK DERGİSİ
Editör: SANATTÜRK DERGİSİ
Bu haber 244 defa okunmuştur.
Etiketler :
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÜLTÜR-SANAT Haberleri