Bugun...


Sinem Elgün

facebook-paylas
DİPTEN GELEN SES
Tarih: 10-05-2025 08:38:00 Güncelleme: 10-05-2025 08:38:00


 

16 yaşında bir kız çocuğu hayal edin…

 

Kasnak yapmayı biliyor…

 

Halı dokumayı biliyor…

 

Ağaç oymayı biliyor…

 

Bağ, bahçe ekebiliyor; hasadını da yapabiliyor…

 

Daha Türkiye’de ‘İkebana’ tanımı bile yokken, çiçek derlemeyi, baheç çiçeği dikmeyi, fidan dikmeyi, ormanlaştırmayı biliyor…

 

Arıcılık desen, e onu da biliyor…

 

Kümes hayvanları, tavukçuluk, kuş besleme; vallahi biliyor…

 

Keman, piyano ya da mandolin çalmayı da biliyor…

 

Çit çekmeyi biliyor…

 

Okuma-yazma desen; tüm klasiklei hatmetmişcesine biliyor…

 

Matematik, fizik, kimya, biyoloji, pedagoji, sosyoloji, felsefe, coğrafya desen; zehir gibi…

 

*********

 

Aslında yanlış yazdım daha ilk satırdan…

 

16-17 yaşında onlarca kız çocuğ diyecektim…

 

Ve erkek çocukları…

 

Hani şimdi, bir telekomünikasyon reklamında; şımarık şımarık ses tonlarıyla; Avrupa dizilerinden araklama senaryolarla kurgulanmış çocuklar değil, bizzat Anadolu’nun dört bir yanından, bağrından kopmuş yüzlerce çocuk…

 

‘Üstün yetenekli’ sıfatı aranmaksızın, ‘Üstün Yeteneklendirilmiş’ çocuklar…

 

Bizim çocuklarımız…

 

Türkiye çocukları…

 

*******

 

Kars’ta, Adıyaman’da ya da Kayseri’de yaşıyorsunuz ve bir piyano sıpariiş verdiniz…

 

 

Dipten Gelen Ses Arifiye Köy Enstitüsü 1940-1946

En geç bir hafta içinde teslimatı yapılır…

 

Ama düşünün ki yıl 2025 değil, 1930lu yılların sonu, 1940lı yıllar, 1950li yıllar…

 

Kargo yok, yojistik yok, kamyonet yok, kamyon yok, pick-up yok…

 

Ne var?

 

Kağnı var, haydi biraz daha iyi niyetli olalım; at arabası var…

 

Yükünüz en az 55 kilo ki, 70 kilo olanları da var;  dağ, taş, bayır, dere, tepe piyano taşınacak…

 

Olmuş biliyor musunuz?

 

Sadece piayno taşınmamış tabii, dokuma tezgahları, ağaç işleme atölyeleri, marangozluk malzemeleri, kitaplıklar, sıralar, sandalyeler…

 

At arabası sırtında…

*********

Bugün dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip iki ülke olan Finlandiya ve Kanada’nın örnek aldığı bir sistemden söz ediyorum…

Biz 1940lı yıllarda keşfedip hayata geçirmişiz ama halen varolan ve maalesef o yıllarda da çokça varlıkları bulunan yobaz, bağnaz, akılsız ya da dış güçlerin maşası hainlerin dedikoduları yüzünden yok ettiğimiz bir eğtim sistemi…

 

Artık anlamışsınızdır, ‘Köy Enstitüleri’nden söz ediyorum…

 

Bugün de size buna ilişkin bir kitap aktaracağım:

 

‘Dipten Gelen Ses’…

 

Ama önce siraz ‘Köy Enstitüleri’nden söz etemk yerined olacak…

 

Zira bugün en büyük eksikliğimiz, iyi bir eğitim sistemi…

 

Tabii ki ilkokul sıralarına kefenlemeyi öğreten, mezar maketi üzerinde deneme yaptıran ya da dinci-ulema vatan haini takımının mezarına götürüp, ders iletenleredn deil; aydın, çağdaş, medeni eğitimdir önemli olan…

 

*********

Köy enstitüsü, Türkiye'de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3802 sayılı yasa ile açılan bir okul tipi aslında… Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti.

 

Can Baba’nın, Can Yücel’in babası yani…

 

Türkiye'de köy enstitüsü fikri ilk kez Amerikalı eğitim filozofu John Dewey tarafından savunuldu.

 

Dewey, özellikle kırsal bölgelerdeki okulların toplum yaşam merkezi haline getirilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye'de okulun yerel koşullara uyarlanması sorunu eğitim felsefesinin özünü oluşturuyordu. Köy Enstitüleri, John Dewey'in iş ve eğitimi birleştirme fikrini yerine getirmek için tasarlanmıştır. Mezunların aynı anda hem okul öğretmenleri hem de toplumun eğitmeni olması bekleniyordu.

 

Öğrenciler aslında kendi okullarını, evlerini, kışlalarını, iş yerlerini vb. inşa ettiler ve birlikte yaparak ve yaşayarak üretim ile eğitimi kaynaştırdılar.

 

 

Watson Dickerman, Kate Vixon Wofford gibi Amerikalı eğitimciler köy enstitüleri ile ilgili çalışmalar yapıp olumlu ifadelerde bulunmuşlardır.

 

Öğrenciler ve öğretmenler yeni kurulacak Hasanoğlan Köy Enstitüsünün tabelasını dikiyor

 

Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak,[9] dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Gönüllü ve özverili öğretmenlerin sayısı azdı. Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu.[10] Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın önemli çalışmaları vardı. Kanad, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu.

 

1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.

 

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı.

 

Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

 

Köy Enstitüsü uygulaması Hasan Âli Yücel'in 1946'da Milli Eğitim Bakanlığından ayrılmasına değin devam etmiştir.

 

Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu.

 

Amaçlarından biri de köylülere alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu.[19][20] Hasanoğlan Köy Enstitüsü, diğer köy enstitülerini kuran köy enstitüsü öğrencileri tarafından inşa edilmişti.[21] Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.

 

Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmişti.

 

Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını gösteriyordu.

 

Hasan Âli Yücel, uygulamalı tarım dersini denetliyor.

 

Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra kahvaltı ardından zorunlu okuma saati vardı. Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.

 

Bu bakımlardan köy enstitüleri yaparak öğrenim konusunda dünyada benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuş ve birçok akademik inceleme ve araştırmaya örnek olmuştur.

********

 

Peki ne mi oldu?

 

Milletini, kardeşlerini eğitmek için bu okullara gelen evlatlarımızı, ‘Kızlı-Erkekli okuyorlar, bu okullarda fuhuş hat safhada’ diyen kör karanlık, yobaz, dinc kafalar ses yükseltti, fısıltı gazetesi bir anda en çok satan gazete oldu ve bu okulların sonu geldi…

 

1946’da kapatıldılar…

*********

 

Soru şu:

 

O yıllarda ve o iptidai şartlarda altı yılda 15 bin aydın öğretmen yetiştiren bir millet, o okullar bugün varolsaydı, kaç öğrenci yetiştirirdi?

 

En az 1 milyon…

 

O da en az 60 milyon aydın halk evladı demek…

 

O okullar kapatıldı; tarikat-cemaat ır cahil bir eğitimci anlayış tohumları ekildi, onlar filizlenid ve işte soncu…

*********

Gelelim kitabımıza…

 

‘Dipten Gelen Ses’…

 

*********

‘Şoför durdu, Enstitü Mektebi, dedi,

 

Süleyman Edip bey müdürün adı.

 

Bir yol da burada duralım:

 

Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,

 

Yarına ümitle yürüyenlere

 

Bir selâm uçuralım…’

 

Böyle buyrmuştu Orhan Veli…

 

Süleyman Edip Balkır, 2022’de yayınlanan Eski Bir Öğretmenin Anıları ’nda, yetiştiği son dönem Osmanlı okullarını, Kurtuluş Savaşı yıllarında aldığı öğretmenlik eğitimini, yirmi yaşında köyde başlayan öğretmenlik hayatını ve ardından önce müfettişliğe sonra ilk eğitmen kurslarına uzanan hikâyesini anlatıyordu.

 

Balkır’ın hikâyesi Arifiye Köy Enstitüsü ile devam ediyor…

 

Süleyman Edip Balkır’ın torunu Bengü Balkır Mısırlıoğlu tarafından arşiv fotoğraflarıyla ve belgeleriyle zenginleştirilerek yayına hazırlanan Dipten Gelen Ses, Arifiye Köy Enstitüsü ’nde, enstitünün kuruluş, gelişim ve sona gidiş dönemleri anılar ve belgeler eşliğinde sunuluyor.

 

Yöneticilerin, öğretmenlerin, eğitmenlerin ve öğrencilerin büyük çabalarıyla kurulan köy enstitülerinin kapatılmasıyla ilgili duygularını kitabın son satırlarında şöyle ifade ediyor Balkır: “Yoksul vatanın kara bahtı değişecek, alın yazısı mutluluk içinde ışıldayıp çiçeklenecekti. Ama ne yazık ki ateşten bir yel esti, özlü yurt meyveleri kavruldu, onun cömert ağaçları kurudu.

 

Şimdi yakın geçmişte kalmışların ağıtını okuyoruz.

 

Fakat bu fukara memleketin hak ettiği iyi geleceklere gönül bağlayan umutlar her şeye rağmen ayakta.

 

*********

 

Bir itiraf:

 

Burada az-çok anlaşıla da, siyasi görüşümü direkt yazmam…

 

Aam herhangi bir parti programına yeniden bu okulların açılacağını koysa, en radikalinden en mülayimine o partiyi siyaseten ve sosyolojik olarak desteklerim…

 

Çünkü, ‘Köy Enstitüleri’, bir başka okullardı…

 

*********

Görüşmek ve okunmak dileğiyle…

 

 



Bu yazı 2800 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Henüz anket oluşturulmamış.
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI