Hiç düşündünüz mü; çok sıkıntılı bir salgın hastalıktan söz ederken, neden ‘Çağın Vebası’ tanımı yapılır?
Öyle ya, niçin ‘Çağın Gribi’, ‘Çağın Sıtması’ ya da ‘Çağın Zonası’ denmez de veba ile özdeşleştirilir…
Zira veba, 20. Yüzyıla kadar, neredeyse her 75 yılda bir kâbusu olmuş insanların…
Üstelik dünyanın her yerinde, Avrupa, Asya, Afrika ya da Amerika diye ayırt etmemiş; insanlığı kırmış geçmiş…
*********
Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu bulaşıcı hastalık olan vebanın ilki, Eski Dünya salgınıdır.
Erken Orta Çağ Pandemisi olarak da adlandırılan bu hastalık, 541'de Justinianus Veba Salgını ile başladı ve 750 veya 767'ye kadar devam etti…
Düşünün 200 senelik bir salgın…
Justinianus Veba Salgını'nı takip eden en az on beş veya on sekiz büyük veba dalgası tarihsel kayıtlardan tespit edilmiştir.
*********
Esasen klasikler arasında gösterilmesi lazım gelen bir kitaptır ‘Veba’…
Lâkin birçok kişi, kitabın bir hastalık ya da salgın sürecini anlattığını zennedip, birkaç sayfa sürdürdükten sonra bırakır okumayı. Oysa müthiş sosyolojik içerik çözümlemeleri vardır kitapta…
*********
Albert Camus, bu kitapta veba ile birlikte, halkın kutsal öğretilerin kendilerien dikte ettirdiği ‘Koşulsuz Teslimiyet’ olgusunu bir yana bırakıp, ‘Başkaldırı’ ve ‘Mücadele’ ettiğini haykırır adeta arka planda…
Başkaldırmayı ya da mücadele etmeyi seçenler ise, okuyan, öğrenmeyi seçen ve mücadele ruhunu kazanan kimselerdir yaşadığı bölgede ve kazanan onlar olur; çok insan ölür ama insanlık halen çoğunluktadır…
********
Evet, yaşadığımız dünyada, savaşlar kadar vebalar da meydana gelmiştir.
Vebalar da savaşlar da insanları hazırlıksız yakalar.
Lâkin, başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir.
Dünyadaki kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır ve eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir…
İşte bu kitabın özü de bu aslında, veba filan değil…
Doğru bilgi, doğru kaynak ve aydınlanma…
*********
Tüm bu güncenin anlatıcısı olan Dr Rieux’un, veba süresince kentlileri gördüğü ve duygularını paylaştığı akıcı, derin ve çarpıcı bir dille anlattığı mükemmel bir hikâyeden oluşur.
Bu güncenin konusunu oluşturan olaylar Oran kentinde meydana gelir. İlk bakışta sıradan olan bir kent Fransız ilinden başka bir şey değildi.
Her şey bir nisan sabahı ölü bir fareyle karşılaşılması ile başlar. Çok geçmeden Doktor Rieux, orada oturan herkesin fareleri konuştuğunu saptar. Tavan aralarında, merdivenlerde, komşu evlerin çöp tenekelerinde fare ölüleri kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Hatta fabrikalarda yüzlerce fare ölüsü toplanıldığı öğrenilir. Kentliler işte bu dönemde kaygılanmaya başlar.
Gazetelerin akşam baskısından sonra olaya el konulsada bu iğrenç istiladan kentlileri korumak için hangi acil önlemler alınacağını kestiremiyorlardı. Ancak sonraki günlerde durum ciddileşir. Fareler kentlilerin gözleri önünde öbek öbek ölüyorlardı. Kentte endişe doruğa ulaşmış, kökten önlemler istiyorlar, yetkilileri suçluyorlardı. Bu vahim durum artık insanlarda kendisini belli etmeye başlamıştı. Boyunlarında koltuk altlarında, kasıklarında şiddetli ağrılarla hastalar artıyordu.
‘’Veba’’ sözcüğü ilk kez ağza alınıyordu. Dr. Rieux kapıcısını kaybettikten sonra bu hastalıkla ilgili bildiklerini kafasında toparlamaya çalışıyordu. Bunun veba olmadığını kabul etmek istiyordu. Ancak hastalığın yayılmasına bakıldığınca iki ay dolmadan kentin yarısını öldürebileceğini göz ardı edemiyordu. Tüm doktorlar ve valilikle görüşmelerinde başlangıçta isim koyamasalar bile bu hastalığa vebaymış gibi davranıp gerekli sorumluluk ve önlemleri alma kararı verirler. Yine de bir süre önlemler çok ciddi değildir ve kamuoyunu telaşlandırmaktan kaçınırlar. Bu işkenceli hastalık ve ölümler öyle hızlı artmaya başlar ki beklenilen serumlar kente ulaşmakta gecikir, yollanılanlar ise yetersiz kalır. Castel bir serum geliştirmek için çalışmalara başlar. Ve artık tamamen karar verilir veba ilan edilir, bildirge ile tüm kente yayın yapılır: ‘’Kenti kapatın!’
Karar yürürlüğe konduktan sonra kimse kentten çıkamaz. Kentliler bir taraftan birden bire gelen sürgünle baş etmeye çalışırken, kapılara nöbetçiler dikilirken Oran’a hareket eden kara ve deniz yolundaki tüm araçlar geri döndürülüyordu. Tüm kent karantinaya alınmıştı. Trafik yok denecek kadar azalmışken, dükkânlarda ‘’tükendi,’’ ya da ‘’bulunmaz,’’ yazıları artıyordu.
Rieux’un yükü artmıştı. Çalıştığı hastane dışında sorumluluğuna ek açılan üç hastane daha verilmişti. İlk zamanlarda telefon etmek, ambulansı beklemeden başka hastalara koşmak gibi kendini sınırlamaya çalışsa da aileler vebanın sonucunu bildiğinden zorluk çıkarmaya başlamış ve kapılarını örtmüşlerdi. Çığlıklar, buyruklar, polis müdahalesi, silah zoruyla hasta götürülmeye kadar dayanmıştı iş. Rieux anca bir hastadan diğerine koşabiliyordu ama zamanla kendisine yardım eden isimler olmuştu; Grand, Castel, Cottard, Tarrou, Rambert.
Kentin katedrali tüm hafta boyunca dindarla doluyordu. Rahip Paneloux, Dr. Rieux’unda içinde bulunduğu çokta inançlı olmayan bu kentin insanlarına seslenirken ‘’bu felaketi hak ettiniz ‘’ diyerek vaaz veriyordu. Bir süre sonra yardımlar için rahipte dr.un yardım ekibinde yer almaya karar vermişti.
Halkın durumu kötüleşiyordu; sıcağın ve vebanın etkisiyle akıllarını yitirerek, işi şiddete vardıran, kentin dışına kaçmak için nöbetçilerle uğraşanlar oluyordu. Bir taraftan gazeteci olan Rambert’ta rehin kaldığı bu kentten çıkmak ve sevdiğine kavuşmak için her türlü izni ayarlamaya çalışıyordu ancak bunun yasal yollardan olmayacağını anlamıştı yine de ayrılmanın yollarını bulana kadar bu ekiple çalışmak istiyordu.
Hoşnutsuzluk durmadan artıyor, yöneticiler halkın isyana kalkışmasından korkuyordu. Sıcaklar arttıkça vebanın etkileri de artıyordu.
Rieux’un önderliğinde aslında Tarrou’nun kararlı desteği ile gönüllü sağlık hizmeti organizasyonu başlatılmıştı. Castel ise tüm iyi niyeti ve enerjisi ile elindeki malzemelerle serum üretme çabasındaydı.
Karantinadan çıkan ya ve mutsuzlukla çılgına dönen kişiler, vebayı kurutma hayali ile evlerini ateşe vermeye başlamıştı. Mahallelerde artan bu eylemlerle baş etmek güçleşiyordu. Yetkililer veba durumunu sıkıyönetime çevirmeye karar verdiler ve belli bir saate kadar sokağa çıkma yasağı başlatılmıştı.
Kuşkusuz kitabın en çarpıcı bölümü ölüler için gerçekleştirilen olaylardı. Tabutlar azalmış, kefen bezi, mezarlıklar yetmez olmuştu. Kadın erkek, derin çukurlarda, kireçlerde üst üste gömülüyor ya da fırınlarda yakılıyordu yahut denizlere atılıyordu. Veba sevme gücünü ve dostluk duygusunu bile herkesin elinden almıştı. Sağlık kollarında çalışanlar başta Rieux ve ekibi artık bu yorgunluğu kaldıramıyordu.
Aylar sonra Ekim ayında Castel’in serumu küçük bir çocukta denenmeye başlamıştı. Rieux’un son umudu buydu. Gözlerini ayırmadan etkilerini izlediler. Durumunda hafifleme olmasa da normalden çok daha uzun bir süre dayanmıştı ancak çocuğu kaybettiler. Denemeler sonucu Castel’in serumunun katkısı olduğuna inanmaya başladılar.
Karantinaya dönüştürülmemiş kamu binası kalmamıştı, hastalık boyut değiştirmiş hastalar artık kan tükürerek hızla ölüyorlardı ama hıyarcıklı veba vakası azalıyordu. Belediye stadına da bir karantina kampı kurulmuştu.
Bu süreçte Rambert çıkış için futbolcu Gonzales diye biriyle tanışmıştı, bu stadın gözetim görevlilerinden biri olarakta onu atamışlardı fakat Rambert gitmekten vazgeçmiş Rieux’un yanında yer almaya devam etmeye karar vermişti. Toplum dışına itilmiş bu korkulu yerde vatandaşların moralinin iyice bozulması ile çatışmalar artmıştı.
Ne zaman ki, Noel’e kadar süren bu olayların ardından sokaklarda yeniden fareler gözükmeye başlamıştı. Hastalıkta da sayıca bir gerileme söz konusuydu. Bu umulmadık bir şey olsa da Castel’in serumu birden biri bir dizi başarı kazanıyordu. Kentte pek bir şey değişmese de yüzlerde rahatlama en azından gülümseyen yüzler yer almaya başlamıştı. Önleyici kurallarla bir süre daha takip edildikten sonra vebanın uzaklaştığına karar verildi. Ama Doktor Rieux için büyük iki kayıp gerçekleşti ilki vebadan Tarrou’yu ikincisi de başka bir ilde aylardır göremediği tedavi altında olan karısını kaybetmişti.
Bir Şubat sabahı artık kentin kapıları sonuna kadar açıldı. Kentte bayram havası esiyordu. Her ne kadar vebanın izleri silinmeyecek olsa da kent hayata yeniden başlamıştı.
*********
Size bazı yönleriyle ‘Covid-19’ sürecini hatırlattı mı?
İngilizler boşuma dememişler; ‘People are same all over tkeh World(İnsanlar dünyanın her yerinde aynıdır)…
*********
Değerli dostlarım, okumak, okumak, yine okumak; aydınlanmak ve çağdaş fikirlere sahip olmak…
Cehalet, ölüm getirir, okuyunuz lütfen…
*********
Görüşmek ve okunmak dileğiyle…
Bu yazı 994 defa okunmuştur.