Bugun...


MACİT SOYDAN

facebook-paylas
MARTI, SİMİT VE DENİZ...
Tarih: 02-10-2025 17:25:00 Güncelleme: 02-10-2025 17:25:00


 

İstanbul’da sabah… 

 

 

Henüz güneş boğazın sularına düşmemiş, ufuk çizgisi kırmızıya boyanmamışken şehri uykusundan uyandıran sesleri duyarsınız: martıların çığlıkları. 

 

 

Onların kanat çırpışında bir telaş vardır ama aynı zamanda bir özgürlük şarkısı da gizlidir. 

 

 

Vapurun ağır ağır salınan gövdesiyle birlikte denizi yaran sesi, bu şarkıya eşlik eder. 

 

 

Ve elbette, vazgeçilmez bir tamamlayıcı: “Taze simit!” diye yankılanan simitçinin sesi.

 

 

Martı, simit ve deniz… 

 

 

Belki de İstanbul’un en yalın ama en sahici üçlüsü. 

 

 

Çayın sıcaklığıyla elleriniz ısınırken, elinizdeki simitten bir parça koparırsınız. 

 

 

Martıların gözleri üzerinizdedir; o an paylaşmanın tadını öğrenirsiniz. 

 

 

O küçücük lokmayı onların gagasına bırakmak, aslında insanın kendi yüreğini genişletmesidir.

 

 

Çünkü paylaştığınız şey yalnızca bir parça simit değil, yaşamanın ta kendisidir.

 

 

Çocukluğumuzun İstanbul’unda, Galata Köprüsü’nde balık tutan babalar, köprünün ayaklarında simit satan çocuklar vardı. 

 

 

Simidin susam kokusu, denizin yosun kokusuna karışır, insanın belleğinde silinmez bir iz bırakırdı. 

 

 

Vapurda yolculuk edenlerin yanında mutlaka gazete kâğıdına sarılı bir simit bulunur, martılar vapurun peşini bırakmazdı. 

 

 

Çayın ince belli bardaktan çıkan buharı, denizin tuzlu esintisiyle karışırdı.

 

 

İşte o an, hayatın bütün yorgunluğu unutulur, insan kendini özgürlüğün tam ortasında bulurdu.

 

 

Deniz bize sabrı öğretir, martılar umudu fısıldar, simit ise sadeliği hatırlatır. 

 

 

Bu üçlü, aslında hayatın özeti gibidir: özgürlük, umut ve sadelik… 

 

 

Şimdi geriye dönüp baktığımızda, belki de en güzel anılarımızın fonunda hep bu üçlü vardır. 

 

 

Sevgiliyle paylaşılan bir simit, dostlarla içilen bir çay, deniz kenarında yapılan uzun sohbetler…

 

 

Ve ne gariptir ki, zaman değişse de bu üçlü hiç değişmez. 

 

 

Yıllar geçer, şehir büyür, yollar dolar, insanlar çoğalır. 

 

 

Ama martılar hâlâ simidin peşinde kanat çırpar, deniz hâlâ dalgalarıyla kıyıya sırlarını fısıldar. Simit ise hâlâ, her köşe başında sabahın kokusunu taşır.

 

 

İşte bu yüzden martı, simit ve deniz; yalnızca bir manzara değil, bir hafıza, bir kültür, bir yaşam biçimidir. 

 

 

Bize ait olan, bizden öncekilerden bize miras kalan, bizden sonrakilere de aktaracağımız bir masaldır.

 

 

Nota ve Tınıyla... 

 

 

macit.soydan@gmail.com



Bu yazı 3275 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Henüz anket oluşturulmamış.
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI