Gerçek sanatçı, yaratıcıdır. Kendisine ilham verecek bir kaynağı vardır.
Gerçek sanatçı kendine inanır, gelişime önem verir.
Çok pratik yapar, sanatın özgün olduğunu bilir.
Özelliklerinden bir diğeri de toplumda yaratacağı etkinin farkında olmasıdır.
Gerçek sanatçı disiplinli ve sabırlıdır.
Gerçek sanatçı olabilmenin uzun bir süreç olduğunur ve bu unvanın toplum tarafından verildiğini bilir.
Hayal gücü geniştir, hayal kurmayı sever.
Toplumsal, sosyal ve kültürel olaylara ilgilidir.
Tolstoy’un da dediği gibi “Sanatçı, çağının en yüksek yaşama anlayışını taşımalıdır.”
Tüm bunları niye sıraladım ?
Bugünkü nostalji yazısında yukarıdaki tüm özelliklere sahip bir gerçek sanatçı ile yapılan röportaja yer vermek istedim.
Sene 1966...
Tek kanallı televizyonda sonraki yıllarda Bana Seni Gerek Seni, Yoh Yoh, Allam Allam Seni Yar, Güzelliğin On Para Etmez, Niksarın Fidanları gibi popüler şarkılarla bir anda Türkiye'nin gündemine oturan sarışın, yeşil gözlü, çok güzel bir kadın.
Konservatuvar'ı bitirdiği dönemde kendisiyle görüşmeye giden gazeteci Suat Menderes'e bakın neler anlatmış...
Bir sanatçıyla konuşmalar..
PEMBE KÖŞK, PEMBE KÖŞKÜN ESRARI, PEMBE GÜL... Pembe renk üstüne bir yığın yazılar yazıldı şimdiye kadar. Hattâ şarkılar bile söylendi.
Ben de, bu yazımda, Pembe Balkonlu Apartman dairesinin, gencecik, güzel ve yeşil gözlü sanatçısından söz edeceğim sizlere...
Sanat çevrelerinde, çok övüldüğü yerlerde bulundum. Bunun etkisi altında, O'nu yakından tanımak amacıyla, telefonunun no.sunu çevirmeğe başladım ESİN AVŞAR'ın...
Bana telefonda cevap veren çok tatlı ve tesirli sesin sahibi bizzat genç sanatkârdı. İstediğim randevuyu verdi ve adresini not ettirdi.
Çankaya'nın yollan asfalt ama tozlu topraklı değil de pırıl pırıl asfalt. Her tarafta, yemyeşil kavislerle süslenmiş tarhlar, körpecik çam ağaçları... Orada insanın kasvetli ruhu bir anda aydınlanıveriyor.
Çankaya'da,- Ankara'nın öteki taraflarında teneffüs edilen boğucu baca dumanlarından da kurtulunuyor.
Çankaya deyince neler gelmiyor ki hatıra? Çankaya, tarihler, devirler açılan diyarın adı...
Bana kapıyı açan sempatik, tatlı yeşil gözlü ve bir (genç kız) sandığım meğer değerli sanatçı mız Esin Avşar'ın bizzat kendisiymiş.
Buyur edildiğim tertemiz ve zevkle döşenmiş salon, zarif dekorlarla süslüydü.
Biraz istirahat ve ikramdan sonra sorularıma geçtim:
Esin hanım; Nerelisiniz ve kimin kızısınız? Kardeşleriniz var mı?
Efendim, babam hariciyeci Haşim Nüzhet Sinanoğlu'dur.. İtalya'da Başkonsolos iken ben dünyaya gelmişim. Üç yaşıma bastığım zaman, İtalya'dan ayrılarak Fransa'nın Nis şehrinde bir süre kaldıktan sonra, İstanbul'a gelmişiz. Babam sanat alanında da ileri görüşlü bir sanatkârdır. Görevlerinden artırdığı zamanlarını edebiyatla değerlendirmesini bilmiştir.
OTELCİ KADIN, İKİ EFENDİNİN UŞAĞI isimlerindeki eserler, babamın çevirileridir. Her ikisi de Devlet Tiyatrosu'nda oynanmıştır. Hele (Otelci Kadın) halkımız tarafından pek tutulmuştur. Kardeşlerime gelince, Yalnız bir erkek kardeşim vardır. Amerika'da Yale Üniversitesi'nde kürsü işgal eden en genç profesördür.. Oktay Sinanoğlu.
Kardeşi hakkındaki açıklamayı yapan sanatçının güzel gözleri bir anda gururla şimşek gibi parladı. Haklıydı da.. Bir kardeşin, Amerika gibi bir devlet üniversitesinde kürsü işgal etmesinin gururu idi bu...
Avşar hanım, siz hangi alanda yetiştiniz?
Kendimi bildim bileli müziğe karşı büyük bir duygum vardır.
O halde bu kolu geliştirecek mahiyette oldu.
Evet efendim, Ankara Maarif Koleji'nden mezun olduktan sonra Devlet Konservatuvarı'na geçtim. Piyano bölümünden diploma aldım. Sonra da şan derslerine devam ettim. Öğretmenim Madame Hidalgo idi. Bende gördüğü kabiliyet üzerine hususi dersler verdi bana. Bale bölümünde de yardımcı olarak çalıştım. Tiyatroyu şimdi ön plâna almış bulunuyorum.
Muhsin Ertuğrul'un Genel Müdürlüğü zamanında, onun teşviki ve yetkisi ile sahnede yer almam mümkün oldu. Sahne hayatına atıldım derken, müzikten vazgeçtiğimi sanmayınız. Müzik, bir çok eyaletleri olan bir devlet gibidir. Muhtelif zamanlarda, üzerimizdeki tesiri ne olursa olsun, o daima halk ruhunun ve bir kültür devrinin hakiki ifadesini temsil etmek hakkına maliktir.
Müzikte en çok kimin eserlerini ve hangi parçayı seversiniz?
Bach'ın bütün eserlerini. Hele "Toccata and Fugue in D Minor"
Avşar hanım, bilirsiniz: Büyük bestekâr Bach (50)den fazla sanatkâr yetiştirmiştir ve bütün müzik üstadlarının en kudretlisidir. Yarattığı parçaların her biri, bilhassa (Le clavier bien tempere) eserindeki yüze yakın Fugue ve Prelüd'leri hiç bir surette taklit edilemeyecek şaheserlerdendir. Aynı zamanda Bach'ın hayat, Mozart, Beethoven ve Wagner'in acıklı ömürleri ile kıyaslanırsa, çok daha mesut geçmiştir değil mi? Bu dahilerin hayat hikâyelerini hatırlayınca, içten gelen dileğim, kudret ve dehasının önünde pek çok başları saygı ile eğdiren Bach'ın seviyesine erişmeniz dileği oluyor.
Teşekkür ederim efendim.
TİYATRO
Avşar hanımın tiyatroda sevip tercih ettiği piyesler modern olanları. Eserlerini sevdiği yazarlar da Eugene O'Neill, William Juge, Bernard Shaw ve Friedrich Dürrenmatt imiş.
Eski tiyatro ile bugünkü hakkında görüşleriniz nasıldır?
Muhsin Ertuğrul bizde bugünkü anlamıyla tiyatronun kurucusudur.. Diyebilirim ki, Türk Tiyatrosu ile yaşıttır. O'nu hiç bir kimseyle kıyaslayamam zira o sade Türkiye'mizin değil, bütün Balkan devletlerinin de (1) No.lu rejisörüdür.
Sahnede neler oynadınız şimdiye kadar?
Geçen sene, Meydan Sahnesi'nde, misafir sanatçı olarak (Poker Partisi) ve (Fantastik) adlı müzikal komedilerde rol aldım.
Başka alanda görevleriniz oluyor mu?
Evet, Olgunlaşma Enstitüsü mankeniyim. Bazı özel yerlerde deo mankenlik yapmaktayım. Bir de, ingilizce kitaplar okumayı çok seviyorum.
Bu kadar dolu geçen günlük saatleriniz arasında, ev işlerine vakit ayırabiliyor musunuz?
Tabii.. Bu, bir ev kadınının en kutsal görevidir. Ev işlerinden en çok sevdiğim de yemek pişirmektir. Evimizin yemeğini daima ben pişiririm.
Esin Avşar, Devlet Tiyatrosu sanatkârlarından Kerim Avşar ile evlidir ve Pınar adlı bir kızları vardır.
Kızınızı her halde çok seviyorsunuzdur değil mi? dedim. Yüzü, sanki tatlı bir meltem esmiş gibi, kara bulutlardan sıyrılı verdi ve:
Evet efendim, hem de nasıl? Nisan (5)'te onun yaş gününü kutlayacağız. Şimdi bütün derdim,, gücüm, kutlama töreni hazırlığı efendim.
Kızı hakkındaki son sözlerimizle, kendisinden mutlu ayrıldım.
Mutluluğumun bir yönü de, ruhunun enerjisi, muhayyelesinin kudreti, sanatının aşkı, onun gururunun artık zedelenmeyeceği kanısına varmış bulunmamdandı. Çünkü, artık boş vaadlere inanmayacak, aldanmayacak ve daima temkinli hareket edecektir.
Ona ve mini mini Pınar'ına, sanatsever arkadaşları, penbe güllerden yapılmış ne buketler armağan edeceklerdir kimbilir...
***
14 Kasım 2011 tarihinde yukarıdaki açıklamaları yapan gerçek sanatçı Esin Avşar'ı kaybettik.
Işıklar İçinde Uyusun
NOT : Araştırmacı - Yazar Metin Turhan Arşivi'nden alınmıştır.
Nota ve Tınıyla
macit.soydan@gmail.com