Biri gazetecilik döneminde, ikisi ise gastronomi etkinlikleri çerçevesinde üç kez gezme şansım oldu…
1951 metrelik bir cadde, bizim İstiklâl Caddesi’nden çok azıcık daha büyük…
Karşılıklı toplam 387 işletme, dükkân ya da mağazadan son rakamlara göre, 208’i, lokanta, kafe, büfe, bistro-house…
Gündüz şıkır şıkır, gece ise ışıl ışıl olan Avenue des Champs-Elysees ya da Şanzelize’de, günün hangi saati olursa olsun; yiyecek-içecek bir şeyler bulursunuz…
Pahalıdır, ucuz yer nadirdir; ama çok çeşit vardır; buna rağmen günün hiçbir saati yemek kokmaz, yanık yağ, buhar ya da başka bir yemek kokusu duyamazsınız Avenue des Champs-Elysees’de…
Çünkü ne sokaklarının, ne caddelerinin, ne de mutfaklarının; insanlarının zihin derinliklerinde kötü bir anı ile çağrışıma yol açmasını istemezler…
**************************
Hyde Park’ı görme şansınız oldu mu hiç?
Londra’da Kraliyet Mülkü olarak halka açık bir parktır…
İçinde bir de göl vardır; keşmekeş ve puslu Londra havası içinde, ferahlama alanı…
Ağaçlık, ormanlık, çiçek kokuları içinde bir park…
Elbette yemek yeme mekânları da yok değil…
Ama parkın hiçbir yerinde, ne bir yanık yağ, ne hamburger köftesinin baharat kokusu ne de başka bir koku duyamazsınız….
İnsanlara ve kentlerine saygıları vardır zira…
**************************
Central Park…
O da Nw York’ta…
Bir kez görme şansım oldu, üstelik ‘Dünya Yöresel Lezzetler Etkinliği’ gibi bir etkinlik dolayısıyla bir gurme ve gastronomi uzmanı olarak…
Açık havada; Türkler daihl, 88 ülkeden toplam 350 farklı lezzet anlatım ve tadım stantı…
İki buçuk gün boyunca tek bir koku yayılmadı parkın içine; çünkü o etkinliğe özel bir havalandırma sistemi kurmuşlar; parka yayılmadı…
Sordum, soruşturdum; sair zamanda da parkta yemek kokusu olmazmış…
**************************
Peki ya bizde?
Gülhane Parkı, Altınpark, Gençlik Parkı, Boronva Parkı, Merkez Park, 81 ilimize ait binlerce parkta ne vardır ortak özellik?
Sizi hep aynı koku ağırlar gelir gelmez…
Bembeyaz olması gereken önlüğü, BJK formasından bile daha siyah puantiye misali yağ lekeleriyle dolu pişiricilerin hazırladığı ve en son on gün önce temizlenmiş olduğuna inanmanız gereken bir ızgarada pişmiş yanık margarin kokulu bir gözleme ya da berbat başka bir yağla pişmiş tost kokusu tüm parkı sarmıştır…
Çiçekler açmıştır elbette parkın dört yanında mevsimine uygun…
Ama o berbat yağ kokusu öyle bir sarmıştır ki parkın dört bir yanını, ne çiçek, ne çam ağaçlarının reçinesi, ne ladin kokusu bastıramaz onu…
************************
Bu yeme-içme kültürü ise biez bize değil
Tam bir İran, Afganistan, Suriye ve Hindistan kültürü…
*****************************
Size bi başka örnek daha vereyim mi?
Malum Hyde Park’ta, 5000 kişilik devasa bir konser alanı da var, localı, taraçalı falan…
Parkın altı ayrı kapısından üçü o konser alanına gidiyor…
En az ayda bir üst düzey konserler verilir o devasa alanda…
40 yıldır hiçbir seyyar satıcı ne bir köfteci tezgâhı, ne sucukçu filan kapı dışına çöreklenememiştir…
Gelin görün ki; Harbiye Açık Hava Salon ki, eşsiz bir konser alanıdır; orada konser olduğu gün kapıya gelen ızgaracıların kokusu bırakın orayı, tüm Harbiye’yi ve tabii ki konser alanını sarar; konserde misiniz, ockabaşında mısınız anlamanız zordur…
**********************
Sizce bunun adı ‘Türk Mutfağı’ olabilir mi?
Orada pişen ‘Şiş Kefte’ de olsa, ‘Izgara Köfte’ de osa, halis muhlis ‘Afyon Sucuğu’ da olsa, bunun adına ‘Tük Mutfağı’, ‘Türk Kültürü’ diyebilir misiniz?