‘Gastronomi Uzmanı’ ve ‘Gurme’ olmazdan önce; sağlam temelli bir turizm eğitimi almıştım…
Üstelik hayatını genç yaştan itibaren otel yöneticliğe adamış, turizmin eğitim ayağını da bilen Sinan Seran gibi bir ustadan eğitim almıştım…
Hemen hemen ilk derslerden, benim turizmin ‘Gastronomi’ ayağına olan ilgimi keşfetmiş olacak ki; derslerinde ağırlıklı olarak gastronominin turizm ile ilgili dipnotlarını anlatmıştı ve dipnottan çok ayrıntılı olarak…
***********************
Sinan Seran’dan aldığım feyz ve sonrasında doğru okullarda aldığım ve oldukça iyi sayılabilecek gastrnomi ve içki sanatları eğitimi ile; kamuda çalışmaya başlayana dek; gazetecilikle birlikte; ben de birçok otel, turistik tesis ya da konaklama merkezinde; özellikle ‘Chef de Rang’, ‘Metr’otel’ ve ‘Food&Beverage Management’ ya da ‘Bar Supervisor’ pozisyonlarında bulundum. Birçok beş yıldızlı otel ya da tesise de; ‘Konsept Danışmanlığı’ yaptım; halen de çok sayıda turistik mekânın, ‘Gönüllü Konsept Danışmanlığı’nı yürütüyorum…
**************************
Sinan Seran’ın ilk derslerden öğrettiği çok mühim bir esas vardı: ‘Turistik mutfak yani gastronomi; iyi bir turizm eğitimi temeline dayanmalıdır’…
Peki gerçek hayatta bu kurala ne kadar uyuluyordu?
Bu ‘Olması Gereken’ ya da ‘Olmazsa Olmaz’ kurallara, kim ne kadar uymaktaydı?
Yaklaşık olarak 29 senedir bu sektörle yakın ilişki içindeyim; ne benim de yönetici olarak yer aldığım ‘Chef de Rang’, ‘Metr’otel’ ve ‘Food&Beverage Management’ ya da ‘Bar Supervisor’ pozisyonlarında, ne hiyeralşiye; ne de turizm temelli eğitiem hiç önem verilmediğini gördüm; hele de çok uluslu zincir otellerin de buna dahil olması; Türkiye’deki turizm kalitesinin nerelerde olduğunu anlamaya yeter aslında…
************************Şimdi diyeceksiniz ki; ‘Abartıyorsun; bak, Antalya’daki oteller Rus, Alman ve İngiliz kaynıyor; öyle olsa gelirler mi?’; soru haklı ama içeriği boş…
Bir kere, Türkiye’ye, genellikle o ülkelerin dar gelirlisi ya da avam takımı denilebilecek alt kesimi geliyor; gerek kur farkından, gerekse çoğu ‘Her Şey Dahil’ sisteminde sabaha kadar içip, gün boyu tıkınmaya geliyor bu kitle…
Gerçek anlamda eğitimli, entelektüel ve kültürel kalitesi olan turist bulmak çok zor bize gelenler arasında…
******************
Çünkü…
Aralarında beş yıldızlı çok lüks oteller de dahil olmak üzere; turizm eğitimli eleman istihdam etmiyor…
Servis ve bar personeli dahil; günlük eelman kiralama ajanslarından elde ediliyor…
Unutulan bir kural var:
‘Bir garson ya da servis elemanı; yerli olsun, yabancı olsun; servis ettiği bir yemeğin, bir kanepenin, bir kokteylin adını, içinde ne olduğunu ve hattâ nasıl piştiğini bilmek ve soruludğunda söyleyebilmek zorunda…’
Zira, o zaman turistin; ‘Senin yemediğini, bilmediğini ben niye yiyim?’ deme hakkı var…
Tabii bu alanda çalışan birçok elemana da ‘Servis Elemanı’ demye in şahit istiyor o da ayrı bir konu…
Niye mi?
**********************
Benim ‘Chef de Rang’, ‘Metr’otel’ ve ‘Food&Beverage Management’ ya da ‘Bar Supervisor’ pozisyonlarında çalıştığım dönemde; turizmi bilen tesislerde, benim sayemde benimki de dahil; sabahları gün içi eğitimi verilridi…
İlk iş de; yöneticilerin saç,sakla ve tırnak knotrolü yapmalarıydı…
Yanlış okumadınız; koca koca insanlarnı tırnakları kontrol edilir; erkak olsun, kız olsun manikür yapmaları istenirdi.
Gelin görün ki bugün leş gibi ellerle, saç-sakla birbirine karışmış bir halde; çok lüks otel davetlerinde boy gösteren garson bozuntuları var…
Adamı, çoğunluğu yabancı konuklardan oluşan bir kokteyle ya da yemeğe atamışsın; ne ikram ettiğinin adını, ne ne olduğunu biliyor; bırak onu lisan dahi bilmiyor; sorulan bir soru karşısında eğilip bükülüyor; dolaylı yoldan Türk Turizmi rezil kepaze oluyor; ama onda kabahât yok; suç onu oraya istihdam eden ve kendi de ipten kazıktan kurtulmuş ‘Catering Management(Ziyafet Müdürü)’nde…
***********************
Az önce de bahsettiğim gibi bu sorun; yıldızsız etellerden en üst segment otellere kadar heryerde geçerli bir kuralsızlık maalesef…
Kaldı ki mahalle çorbacısına gitsen; komiden garsonuna; saç-sakal traşı düzgün; eli-ayağı-tırnağı temiz, ağzı leş gibi sarımsak ya da diş çürüğü kokmayan; aksine tertemiz kıyafetli, mis gibi parfüm kokan personel beklemeli insan; bu da haklı bir beklenti…
Ama ne turizmde ne de esnaf sektörlerinde iştelmecilik ruhu yok…
Çünkü işleten de, yöneten de bilmiyor ki işin inceliğini…
***************************
Turizm demişken; sanki başkabaşka departmanlarda durum farklı mı?
‘Satın Alma Müdürleri’ misâl…
Mesleği aşağılamak gibi algılanmasın ama; kabzımallıktan gelem beş yıldızlı otel satın alma yöneticileri var; sanki otelde sadece sebze-meyve alınıyormuş gibi; hâl geçmişi olan ve başka meziyeti bulunmayan lüks otel satın almacıları var…
Ya ön büro ve resepsiyon?
İyi bir otelde resepsiyondu durmak için lisan bilmek yeterli olmalı mı?
Tabii ki ve kesinilkle hayır…
İnsan ilişkilerini, iletişimi, halka ilişkileri, yakın çevreyi,turistik önerileri bilmeil bir resepsiyon görevlisi…
Ama bakıyorsun; Rus sevgilisindten üç beş kelem Rusça öğrenmiş, lise seviyesindeki İngilizcesi ile sorulan bir soru karşısında ‘Buyur’ diyecek kadar ‘Handavallı Bizim Köylü’ turizmcilerle dolu piaysa maalesef ve maalesef…
Veeeeeeeee….
Yine gelip bakıyoruz ki ne ayda bir lüks otellerde o da sponsorluk karşılığı göstermelik geleneksel aylık yemekler düzenlemekten öteye gidemeyen sözde anlı şanlı otelci birlikleri, ne başkaca da bir sivil toplum örgütü yok bu katisezliği denetleyecek olan…
Bu denli bir başıboşluğu hangi sektör aldırabilir ki?
İncelir,inceli, incelir ama…
bir yerlerden bir gün mutlaka kopar…
Kaletisezlik; en kalitesiz ortamlarda dahi; mutlaka sırıtır…
Ne kadar gizlemeye çalışsan da; baş verir…
Haydi bizim Makedonların bir atasözü ile bitireyim:
‘Ne kadar nazlı olsalar; asla nazendil olamazlar..’