Yine bir soru ile başlayalım…
Size ‘Türk Argo Kültürü aracılığıyla; hangi sebzeye büyük hazsızlık yapılıyır?’ diye sorsam ne dersiniz?
Ben hemen zikredeyim; ‘Patlıcan’…
Bir haksızlık ya da bencillik karşısında; hemen ne deriz; ‘Arkadaş seninki can da, bizimkisi patlıcan ma?’…
Yahu keşke patlıcan olsaydı canımız; bu reçelinden tatlısına; söğürmesinden dolmasına, kızartmasından salatasına kadar sayısız türde yemeği yapılan sebzeye, saygı duruşuna dursak az…
*********
Abartmıyorum; gerçekten de öyle…
Aslında asırlarca haksızlığa uğramış bir sebze patlıcan…
Yasaklı ve günahlıymış zamanında doğum yeri sayılan Amerika kıtasında…
1492 öncesinde de; Avrupa’da, Asya’da, keza Afrika’da bilinen bir sebze de değildi…
Tıpkı domates ve biber gibi…
Misâl Fatih Sultan Mehmet, torunu Yavuz Sultan Selim; ne ‘Karnıyarık’ ne de ‘Patlıcan Salatası’ nedir bilmedi; ‘Çoban Salata’ nedir onu da bilmiyorlardı…
Bugün Şanlıurfa ile özleşen ‘Balcan Yemeklei’ de; 1600lü yılların ortalarına kadar; hattâ 1700lü yılların başına kadar; Türk Mutfak Kültürü’nde yoktu…
Zira ‘Domates de yoktu, biber de, patlıcan da’…
Yani Barış Manço o dönemde yaşasaydı; ‘Domates-Biber-Patlıcan’ şarkısını besteleyemezdi; zira o dönemde megafonlu sokak satıcısı olsa bile; domates yoktu, patlıcan yoktu…
*********
Bu sebzeler ve bir sürü meyve Kristof Kolomb’un 1492 yılında Amerika kıtasını keşfetmesiyle Amerika’dan Avrupa’ya getirildi.
Kolomb’un gemisi Avrupa'ya sadece kakao, domates, tütün ve muz degil daha bir sürü bilinmeyen sebze getiriyordu…
**********
‘Domates’ adı nerende geliyor?
İlk yez yanıldınız; Latince’den değil; ‘Aztekçe’den…
‘Şişkin, şişman ve yuvarlak’ anlamındaki ‘Tomati’; ‘Şişko’ anlamındaki ‘Tomatis’ kelimesi de; bugün birçok lisanda benzer eş sesle anılan ‘Domates’in etimolojik kökeni…
********
Peki ana konumuz olan ‘Patlıcan?’…
*********
Patlıcan’ın etimolojik seyahati çok daha ilginç…
Esasen Arapça ‘bādincān’ sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Farsça aynı anlama gelen bādingān kelimesinden gelmektedir.
Bu sözcük Sanskritçe aynı anlama gelen vātigagama ya da vātiŋgama sözcüğünden türetilmiştir…
Patlıcan aslında; Hindistan kökenli bir bitki olarak bilinse de; kenid familyasından olan ‘Domates’ ile beraber; dönemin din adamlarınca yasaklı ve günah meyvesi ilân edilince; korkudan ya gizli gizli tüketilmiş ya da uzak durulmuştur…
Hep derim ya, ‘Yobaz ve bağnaz’ her yerde ve her dinde aynı etkiyi yratıyor; kafalarından uydurma yasak ve günahlarla; insanlığın her yönünü etkiliyor.
Aynı kelime; Fransızca ‘aubergine’ Katalanca ‘albergínia’ olarak anılmıştır…
Bu arada her iki dilde de; ‘Abargina’ kökünün ayıplı anlama geldiğini bilelim…
Avrupalı yobaz rahipler; inanın yakın döneme kadar ki, 1600lü yılların son çeyreğien dek uzanır bu tarih; günah meyvesi, cehenem vesilesi demişler bu sebzelere…
‘Türk Mutfağı erotizm kokan yemeklerle dolu, tahrik ediyor’ diyen yobaz dincileri hatırlattı mı size?
Yobaz, her yerde yobazdır…
Bizde de bu harika sebzeye; ‘Baldican’ ve en son da ‘Patlıcan’ denilmiş.
İlk yazılı kaynak ise; 1689…
Yani bizde patlıcanın geçmişi taş çatlasa 334 senelik…
********
Size bir söz vereyim; şu domates, biber türleri, patlıcan hattâ patatesin başına gelenleri ayrıntılı yazayım…
Zira bir ara sır; ‘Patates’ vebaya yol açar diye; yobaz rahiplerce yasaklanmış yıllarca Avrupa’da…
********
Patlıcan sever misiniz?
Patlıcanı sevmiyorsanız; sevmekiçin bahaneler yaratın; zira öyle halk arasında sanıldığı giib hiçbir faydası olmayan bir sebze değil…
Faydası hayli fazla…
Hele de doğal nikatimanat; yani doğal nikotin içerdiği için; sigara illetini bırakanların sigarasız hayata çok daha kolay adaptasyonunu sağlıyor…
Sonra; Sindirime Yardımcı Oluyor, lifli olduğu için mide sağlığnı koruyor; Kemik erimesini geciktiriyor, harika bir doğal bir fenolik içeriyor; yani doğaliyodik renk…
*********
Patlıcanı her öğün teketmemeniz çin hiçbir sebep yok…
********
Ocakta közleyin patlıcanı; tabii ki çarliston biber ve domatesi de; hepsinin kabuğu kolayca soyarsınız bu sayede ve bu püerleşmiş sebzeleri; tavada tereyağında on dakika daha pişirip; içine tercihinize göre bir peynir rendeleyip; bol karabiber ekere tüketin…
********
Size; patenti bana ait bir ‘Patlıcan Kumpiri’ traf edeyim mi?
Yine en az iki patlıcanı közleyin; kabuğu soyup; resme tahtasında; liflerini dider gibi doğrayın; derin bir kaseye alın ve içine bir çorba kaşığı tereyağı ekleyip; hızlı hizlı karıştırın; sonra da içine, birdolu çorba kaşığı Amerakın Salatası, beş-altı tane turşuluk biberli zeytin, üç adet çekirdeğini çıkartacağnıız siyah zeytin; beş adet kokteyl sosis ekleyin ve biraz bekleyin.
Üzerine de; bir ttalı kaşağı çay kaşığı biber salçası, iki çorba kaşığı nar ekşisi ve bir tatlı kaşığı sıkma portakal ya da greiyfurt suyu ile hazırlayacağınız sosu yedirin…
Çok soğutmadan yiyin…
**************
Size bir ara not; patlıcan; bilinen sebzeler arasında; dünyanın en çok ısınan ve en zor soğuyan sebzesidir; közü tam piştiğinde; 300 santigrat dereceye kadar ulaşır; niye mi yanmaz; içeriğinde su az ve lifli bağlar çok olduğu için…
*******
Haydi bir de ‘Patlıcan Tatlısı ‘ yapalım mı?
Evet yanlış okumuyorsunuz; ‘Dünya Gastronomi Birilği’ne de tescil ettiridğim ‘Patlıcan Tatlısı’…
Sekiz tane en küçüğünden patlıcana ihtiyacınız var önce…
Yakıyap, kauklarını inceci soyun. Derin bir saklaba kabında, iki çorba kaşığ karbonatlı suda; saklama kabının kapağını kapatarak bir gece soğuk dolapta bekletin.
Ertesigün kaptan çıkartıp; yıkayın ve süzdürün.
Derin bir tencerede; bir buçuk kilo toz şekere; beş bardak su ilave edip karıştırın ve kaynayınca patlıcanları ekleiyp, harlı ateşte on dakika haşlanmalarını sağlayın.
Bu aşamadan sonra; tencereye iki çorba kaşığı, bulabilirseniz çam balı, bulamazsanız hangisi olursa işte iki çorba kaşığı bal ekliyp; iiyce yedirin; sonrada tencereye en az on adet karanfil ve bir tatlı kaşığı limon tzu koyup; önce üstüne bir tabak; sonra da kapagını kapatıp; kıısk ateşte bir saat pişirin; bir saat sonra da kapağnı açıp; tabağı alın ve üzerindeik köpüğü alıp; yarım limon suyunu sıkın ve en az iki saat daha çok kıısk ateşte kapalı kapakla pişirin.
Bu zahmeti sürenin sonuda, ister tüm tencereyi bir kavanoza alın reçel olarak kullanın; isterseniz de patlıcanları tabağa alıp; üzerine ceviz ve soğuk kaymak ekleip; tatlı olara yiyin…
*********
Bu arada köz patlıcana; kıymakavurması ekleiyp; börek ya da gözleme de yapabilirsiniz…
Size bir lezzet sırrı; patlıcanı yaz türlüsüne de koysanız asla kızartmadan koymayın; çıplakhalde çok yağ çeken bir sebze belik ama bunun da yolu kolay; kızartacağımız patlıcanları; limonlu suda on dakika bekletin; sonrada süzüp öyle kızartın; limon asidi; patlıcanın yüzeyini sırh gibi kaplar; yağ çekmesini önler…
******
Size son bir sır daha…
‘Karnıyarık’ da yapsanız, ‘İmam Bayıldı’ da yapsanız; pişirmeden ve içlerini doldurmadan önce; patlıcanları kızartmak yerine; közleyerek yapın; çok daha lefif ve lezzetli olacaktır…
********
Hadi dayanamadım bir gurme dokunuş daha size…
Malum gün sayıyoruz; hamsi geliyor ya…
Kılçığı çıkmış ve una bulanmamış hamsiyi; kısık ateşte tereyağı ile marine edip; köz patlıcanlara doldurun ve domates salçalı sos ile fırında on dakika pişirin…
Yanında da mümkünse acur turşusu ikram edin kendinize…
*********
Bugünlük de bu kadar; hepinize iyi bir hafta diliyorum…
Afiyetler olsun efendim…
Bu yazı 6448 defa okunmuştur.