Bilginin ne kadar güçlü bir silah olduğunu yaşıtlarımdan önce anlamıştım. Bilgilendikçe büyüyen algım ve dağarcığına sığdıramadığım onca düşüncenin arasında yorgun, bitap düşmüştüm. Kendi kendime kızdım yine. Bu anlık öfkeler ve düşüncemdeki değişimler beni oldukça gergin yapıyordu.
Arkadaşlarım gezip eğleniyor, hatta masum aşklarla gönüllerini eğliyor, günlerini gün ediyorlardı. Ben ise hep yalnızdım. Kendimi arayışa zorlayan şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Hırslı ve kararlı yapım ve ruhuma söz geçiremediğim bu zorlu mücadele sonunda bir gün mutlaka sorularıma cevap bulacaktım.
Ruhumda keşfedilmemiş başka alemlerin ve boyutların gizemini taşıyordum. Mutlaka sorularıma bir yanıt gelecekti. İçimdeki ses kesinlikle yanılmadığımı, çaldığım kapının arkasında bambaşka bir dünyanın kapılarının açılacağını inatla fısıldıyor gibiydi. Spiritüel dünyayı çok fazla tanımasam da bu koskoca alemde yalnız olmadığımız gerçeğine inanıyordum.
“Olmak, olmamak, doğmak ve ölmek” Bir şeylerin kararını alabilme yetisine sahipken, ölüm karşısında aciz kalmak. Sevginin tezahürleri. Karşılıksızca sevme hali. Hiçbir menfaat gözetmeden. Bütün bunların karşılığı olan cevaplar belki de düşlerimde gördüğüm hayal ürünü mü yoksa bir halusinasyon mu olduğunu ayıramadığım, kendimi rahatlatmak için adını “Rüya arkadaşım” ya da "O" koyduğum dost tarafından açıklanabilirdi.
Bu düşüncelerle yorgun argın uykuya daldım. “Rüya arkadaşım” diye hitap ettiğim varlıkla, tekrar iletişime geçtim. Uyku ile gerçek arası bir yerde, özellikle de yorgun olduğum zamanlarda bu varlığı hep görüyordum. Yoksa bir vizyon mu, gerçek ile uyku arası bir düş mü, işte buna bir türlü karar karar veremiyordum.
Sonra sohbete başladık ;
O : Merhaba
Ben : Merhaba. İyi ki geldin. Beklediğimi nereden bildin ?
O : O yüzden buradayım. Korkularını, yanılgılarını, hatta cevapsız sorularını senin için yanıtlayabilirim. Bana gerçekten ihtiyacın var.
Ben : O zaman düşüncelerimi de okuyabiliyorsundur.
O : Evet böyle bir gücüm var.
Ben : Nereden geliyorsun ?
O : Milyarlarca ışık yılı öteden geliyorum. İsmini vermek istemediğim bir medeniyetin mensubuyum. Ben ve birkaç dostum sorularını cevaplamaya çalışıp sana yardım edeceğiz. Ne öğrenmek istiyorsan sor.
Ben : Bugüne kadar bilinenlerin dışında, en azından benim bildiklerim dışında bilmediklerimi anlat. Yazılmışları ve insanlığa sunulanları herkes kadar ben de biliyorum. Okuyorum. Ama bilmediğimiz daha çok şey var. Bunun da farkındayım. Neden var olduk ? Burada olmamızın sebebi ne ? belli rutinler içinde yaşıyor ve ölüyoruz. Niçin ? Ayrıca neden çoğunlukla insanlar kötü. En çok inandığım bir diğer önemli şey ise, sevginin varlığı. Ama biz insanlarda muazzam bir sevgisizlik, riyakarlık ve sahtecilik görüyorum. Bu beni çok yaralıyor. Herkes aynı mıdır bilmem ama yaşamımda öğrendiğim doğrularla dışarıdaki hayat çok çelişiyor. İşte bu yüzden sanırım çok mutsuzum. İnsan olmanın (erdemli ve sorumluluk sahibi olmak) karşılığını gerçekten insan olanlar ne zaman alacak diye merak ediyorum. Belki de tüm gelgitlerim insanlardaki bu sahteciliği ya da farklılığı hissedişimdendir.
O : Bizlerin sizlerden farkı düşünceyi çok iyi algılamak, okumak ve analiz etmektir. Aramızdaki boyut farklılığı da, hatta sana ulaşma biçimim ve iletişim yolumuz zaten böyle bir şey. Şimdi dönelim düşüncene. Yani anladığım kadarıyla mükemmel insan olma hali demek istiyorsun. İnanmış, bilgili ve eğitilmiş. Ama gördüğüm herkes öyle değil. Yani herkes bunu başaramıyor bana göre. Sevgi çok şeye yeter ama tek başına değil. Yapmak istediğin her şeyin içinde akıl barınmalıdır. Tek başına sevgi yarardan çok zarar getirir. Unutma ki her şey zıddıyla tekamül eder. Kötüyü tanımadan iyiyi, geceyi görmeden aydınlığı, yokluğu bilmeden varlığın kıymetini anlayamazsın. Unutma ki tüm insanlar dünyaya sınav vermek üzere gelirler.
Ben : Bu sınavlar niçin gerekli ?
O : Sınavlar insanlığın dolayısıyla kişilerin kendi programlarını şekillendirmeleri ve geliştirmeleri içindir. Bu madde boyutunda herkesin yaşam süresi sınırlıdır. Bütün şekillendirmelerinizi, gelişiminizi ve programınızı su süreye sığdırmak zorundasınız. Yani sınav süreniz sonsuz değil. Şöyle de diyebiliriz. Süreniz, anlarınız ölümle sınırlı. Zaman izafi olsa bile bir program dilimiyle sınırlısınız. Oysa ki bizde yani anti madde boyutlarında sizin algıladığınız tabirle öte alem diye bildiğiniz yerde zaman mefhumu yoktur. Enerjinin serbest salınımı hakimdir. Enerjimizi şekillendirme ihtiyacı duyduğumuzda eterik ya da maddesel beden kullanarak bir görüntü formuna bürünür, harekete geçeriz. Siz zaten kaba madde olarak et, beden kullandığınız için sizin enerjiniz düşünce olarak şekilleniyor. Aslında düşünce gücü farkına varamayacağınız kadar süratlidir. Varmak istediğiniz noktaya ışık hızından çok daha hızlı ulaşır. Ya da şöyle açıklayayım. Düşüncenle gitmek istediğin mekana beden olarak gidebileceğin zamandan çok daha hızlı ulaşırsın.
Ben : Nasıl yani çok anlayamadım galiba ?
O : Şöyle, şu an bir trans ortamındayız. Kısmen rüya görmek diyebiliriz. Rüya içinde rüya görmeni sağlayabilirim aslında. Kapat gözlerini ve kendini en çok olmak istediğin yerde hisset. Sana diğer duyuların da yardım edebilir bu arada.
Ben : Nasıl yani ?
O : Örneğin en çok sevdiğin koku, en çok duymak istediğin müzik ya da en çok tat aldığın yiyecek. Bunları da düşüncene yerleştir. Göreceksin ki, varmak istediğin mekana düşlerini hızlandırarak, düşünce gücünü şekillendirerek yani resimleyerek ışık hızından çok daha hızlı bir zamanda varacaksın.
Ben : Ayrıca düşüncemiz bizi daima güzele, doğru bilgiye ve mükemmelliğe yöneltsin isterdim. Galiba bu her zaman mümkün olmuyor. Yani her zaman her şey hep iyi olmuyor. Kötülük de var tabii, kötüler de. Keşke onlar olmasalar.
O : Neden ?
Ben : Çünkü güzelliklere mani oluyorlar.
O : O zaman dengeler bozulur.
Ben : Olsun yine de olmasalardı.
O : Konudan konuya atlıyorsun ama yine de açıklamalıyım çünkü ikna olmayacaksın. Evrende her şey zıddıyla tekamül eder. Zıtlık olmazsa istenileni örneklemek de mümkün olmayacaktır. Denge kanununa göre zıtlık şart. İyiler olduğu kadar da kötüler de gerekliler. Onlar da bu dünyada sınav veriyorlar. Sen doğruyu savunarak, o da kötüyü göstererek ve hatta seni bir imtihan boyutuna sürükleyerek sınav veriyorlar. Önüne çıkan her taşın, uçan kuşun ve duyduğun sözün bir önemi vardır. Şöyle dersiniz siz ; “Söyleyene değil söyletene bak” sanırım bu bir deyim. Dünyanızda çok sık kullanılıyor. Şöyle açıklanabilir. Mükemmel olmak, iyi ya da kötünün, yaşamda önümüze çıkan olayların ayırtına varmakla mümkündür. Ne yaşarsan yaşa, mutlak doğru olmasa da herkesçe en ortak doğru olarak bilinenden vazgeçmemekle mümkündür. Çimler de, çiçekler de, böcekler de, çocuklar da hepsi canlıdır ve savunmasızlık bakımından hepsi eşittir. Kiminin çığlığı dışarı, kiminin ki de kainatın içine doğru akar. Ezdiğin her can acır.
Ben : Bu acı veren ve düşündüren bir durum.
O : Acının şiddeti, kişinin taşıma gücü ve sabrıyla ilintilidir. Acıya karşı direnmek ve acının sizde yarattığı tahrip gücünü sevgiyle buluşturarak yenmek insanın ruhunu yüceltecektir. Belki tuhaf gelebilir ama bunları zaman içerisinde yaşayarak öğreneceksiniz. Zoru deneyimlemek bir şanstır. Zorluklar ve acı hayat basamaklarını daha hızlı çıkmanızı sağlayacak, dışarıdan pek öyle görünmese de evriminizi hızlandırırken tekamül yolunuzu da kısaltacaktır.
Ben : Bilmem ki ben şanslı mıyım ? Sınavlarıma göre acaba şu an neredeyim ?
O : Şans göreceli bir kavramdır. Neyi istediğinle çok bağlantılıdır. Kimine göre iyi bir aileye sahip olmak büyük bir şanstır, kimine göre ise sadece paraya sahip olmak. Kimine göre mevki ya da sağlık büyük bir şanstır. Kimine göre ise mükemmel bir eşe sahip olmak. Bunların hepsi bir yana bana sorarsan en büyük şans sizlerin insan olarak bedenlenmiş olması ve akıllı yaratıklar olarak alemlerde bir çok canlının önünde yaratılmış olmanızı bilmenizdir. Nefes almak ve akıl sahibi olmak en büyük şanstır. Niye dersen, çünkü insanlar şansını genelde aklıyla yaratır. Onu kullanarak kendi profilinizi belirler ve kapılarınızı kendiniz açarsınız.
Ben : Bu yaşadığım hali nasıl ifade edebileceğimi hala bilmiyorum. Bir düş perisi misin yoksa masal kahramanı mı ya da bu bir görev mi benim yapmam gereken. Adını koyamıyorum.
O : Adını ne koyarsan koy önemli değil zaten., Önemli olan iletişim gücümüzden senin aracılığın ile hayal ya da düş perisi vs. insanlara farklı alemlerin, farklı düşüncelerin ve farklı yüreklerin de olduğunu anlatmak. Kısacası kişiyi bir nebze de olsa yüreği ve yüksek benliği ile buluşturmaktır. Daima aklın sınırsız denizinden çekilip alınan düşünceler her bilinçte farklı tezahürlere sebep olacaktır. Kimi yazacak, kimi okuyacak, kimi yazarken, kimi de okurken düşünerek kendisi için bir kapı aralayacaktır. Hiçbir bilinç kendi derinlerine inmeden ve yüreğindeki ben ile buluşmadan sonsuzluğa yol alamayacaktır. Benden bu kadar.
Dedi ve gitti... Benim ise aklım hala yerinde. Yani delirmiş filan değilim. Sadece içimden bunları yazmak geldi o kadar...