Dağlar kendini Sever...
Çocukluk yıllarından başlayarak ömrünün son anına kadar fırtınalı bir hayat sürdü ve kafasına koyduğu birçok şeyi istediği gibi yaşadı.
Çocukluk ve gençlik yıllarında pamuk toplar; sokaklarda simit, sinemalarda gazoz satar, davar güder, ailesiyle birlikte uçsuz bucaksız Çukurova topraklarında çapa yapardı.
Kendine meslek olarak sinemayı seçti ama kah sanatıyla, kah siyasi çıkışlarıyla gündemden hiç düşmedi. Varlığı Türk sinemasında sarsıcı tartışmalara neden oldu, henüz tam anlaşılmadan bir vaka olarak sinema tarihine geçti.
Büyük övgüler yanında çok da eleştiri aldı. Yakışıklı salon beyefendisi rolleri yerine sokak jargonu ile sinemaya adımını attı ve haksızlığa başkaldıran bir kimliği toplumun önüne serdi.
Bu derin uçurum onun fırtınalı hayatına yeni fırtınalar ekledi ve daha şöhretin ilk basamaklarında soruşturmalar, hapislik ve sürgünle tanıştı.
Önce sinema, ardından da sanatla, edebiyatla arasını sıcak tutmaya, dergilerde yazılar, öyküler yazmaya başladı.
Sonrası ardı ardına bazen rol aldığı, bazen de yönetmenliğini yaptığı filmlere imza attı.
Fikirlerinden dolayı hapise düştü ama orada da çalışmalarını sürdürdü.
Milyonların izlediği Sürü ve Yol filmlerinin senaryolarını yazdı. 12 Eylül darbesi sonrası yönünü Avrupa'ya çevirdi.
Fransa'da 1982 yılında senaryosunu yazdığı ve yönettiği Yol filmi Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü aldı ve dünyanın en iyi filmleri arasında gösterildi.
Kabul edilse de, edilmese de o bir Türkiye gerçeği oldu.
Adı Yılmaz (Pütün)Güney'di ama halk arasında hep "Çirkin Kral" olarak anıldı.
Hakkında birçok kitap yazıldı ve bu kitapların sonuncusuna eşi Fatoş Güney imza attı.
Fatoş Güney, geçtiğimiz günlerde raflara çıkan, Yılmaz Güney’i ve onun kendi hayatına olan etkilerini ele aldığı kitabı 'Dağlar Kendini Seveni Sever'de henüz 16 yaşında tanıdığı eşini anlatıyordu.
Gelelim kitabın içeriğine;
Fatoş Güney, Dağlar Kendini Seveni Sever ile çok yönlü bir sanatçı olan Yılmaz Güney’i ve onun kendi hayatına olan etkilerini ele alıyor. Ülkenin önemli gazete ve dergilerinde yayımlanan röportajları, kimi sataşmalara verdiği cevapları ve çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarıyla bambaşka bir bakış açısı kazandırıyor okura.
Dağlar Kendini Seveni Sever aynı zamanda zorlukların içinde yaşanan bir aşkın da belgesi. Fatoş Güney için, Yılmaz Güney’in bir eş olmaktan öte yoldaş, mücadele arkadaşı ve rehber olduğunu da görüyoruz bu çalışmada. Eşine az rastlanır bir sanatçının sadece hayattayken değil, aramızdan ayrıldıktan sonra da yaşadığı haksızlıklara karşı verilen mücadele, yakın tarihimiz açısından oldukça önemli. Ve bambaşka bir dayanışmanın göstergesi.
Yılmaz Güney gibi dünya sinemasında adından söz ettirmiş önemli bir sanatçının, yıllarca en yakınında olan Fatoş Güney, bu kitapla bilinmeyenleri hiç çekinmeden sunuyor okura.
“Ben Yılmaz ile hep mutlu oldum. Düşünüyorum, gerçekten anlatması, ifade etmesi çok zor bir şey ama en çok da mutlu olduğum günler, belki Yılmaz’ın hapiste olduğu günlerdi. Yani o demir parmaklıklar arkasındaki iletişimdi onunla aramdaki... Mektuplarla beslenen, zenginleşen, ziyaretlerle derinleşen ve o günlerin acılarıyla pekişen öyle bir ilişki... On yıl boyunca bu süreç böyle yaşandı...” diyor kitabında henüz 16 yaşında kolejli bir kız olarak kendisini ile tanışan ve ardından ailesini de karşısına alma pahasına onunla evlenen Fatoş Güney...
İyi okumalar...
macit.soydan@gmail.com